1 saat 45 dakikalık uçak yolculuğundan sonra Trabzon havaalanında karşılıyorlar bizi, oracıkta tanışıyoruz şoförümüz Necip Kaptan ve rehberimiz Erhan ile. Vakit kaybetmeden Çat Vadisi’ne doğru yola çıkıyoruz. Yolda ilk durak Rize bezi atölyesi. Kızlar tezgah arkasında. Bezin nasıl dokunduğunu, nerelerde kullanıldığını anlatıyorlar bize. Elbette alıyorum ben de, birkaç tane.
Etrafımız yemyeşil. Bu kadar yeşili bir arada göreceğini tahmin etmeyen ben manzarayı ağzı açık seyrediyorum. Necip Kaptan; “Bu daha ne ki, bekle, bir haftada burada neler göreceksin!” diyor bana. Önce sahil şeridi boyunca yola devam ediyoruz. Sahil yolu ilçelerin arasına ve en önemlisi deniz ile balıkçıların arasına girmiş. Yol boyunca toplanan çayların getirilip geçici süre ile depo edildiği Çaykur’un çay alım yerlerini görüyoruz.
Rize’nin Ardeşen ilçesine doğru yol alıp Ardeşen’e varınca sahil şeridinden ayrılarak solumuzda Fırtına vadisini ve sonrasında da Fırtına Deresi’ni görüyoruz. Başta raftingcilere ev sahipliği yapan Fırtına Deresi yağmurun bol olduğu Haziran ve Temmuz aylarında yükselir, gürül gürül akarmış. Fırtına Vadisi’ni 19 km takip ettikten sonra Fırtına Deresi kenarında kurulu Çamlıhemşin’e varıyoruz. Öğle yemeği için Yeşil Vadi Restoran’da mola veriyoruz. Restoranın dereye bakan, hatta derenin hemen üzerinde kurulu masalarına oturuyoruz.
Masaya önce şu ana kadar yemediğim lezzette mısır ekmekleri geliyor. Menüde fasulye, muhlama ve alabalık var. Yemek sonrasında çay içmek ve sohbet etmek üzere Çamlıhemşin’de Özlem Erol’un birkaç sene önce açtığı Moyy Otel’e gidiyorum. Fırtına Deresi’ne bakan bu minik oteli de beğendiklerim listesine ekliyorum.
Yemek sonrasında tekrar yola koyuluyoruz. Bu sefer müzikle birlikte yol alıyoruz. Karmate çalıyor, adını ilk defa duyuyorum bu gurubun. “Nayino” isimli parçasını beğeniyorum.
Çat Vadisi’ne varınca karşımıza Zil Kale çıkıyor. Zil Kale’nin yapım tarihi bilinmiyor ama savunma amaçlı kullanıldığı söyleniyor.
Kale ziyareti sonrasında Gito Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Ormanla kaplı yollardan geçerek 1,5 saat sonra gün batarken Gito Yaylası’nda bulunan Koçira Pansiyon’a geliyoruz. Burası eski bir yayla evi. Odam çatı katında ve tavanı ayakta duramayacak kadar alçak. Akşam yemeğini hep birlikte, salonda kurulan masada yiyoruz. Yemek sonrası herkes bir köşeye çekiliyor zira günün yorgunluğu çöküyor üstümüze.
Koçira Serhan ve Tugay isimli iki Karadenizli tarafından işletiliyor. Çok konforlu bir yer değil zira tüm misafirler aynı banyoyu ve tuvaleti paylaşıyor. Ancak manzarası ve konumu şahane. Bahçede yaptığımız fasıl gecesini daha sonra anlatacağım.
Ertesi gün Ambarlı Yaylası’na çıkmak üzere uykuya dalıyorum, çok geç olmadan.
Sana Not: Bir sonraki yazım Ambarlı Yaylası ve Ambarlı Gölleri ile ilgili. Yakında blogta…
Sana Not II: Doğu Karadeniz seyhatimin diğer yazılarını okumak için buraya!
Bir cevap yazın