Selanik’teki ikinci günümüzde sabah arabaları otoparkta bırakarak bu sefer otobüs ile Aya Dimitriya Mahallesi, Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde, 72 numarada bulunan Atatürk’ün doğduğu evi ziyarete gidiyoruz. Ata’nın doğduğu ev bugün “Atatürk’ün Evi” adıyla müze olarak halka açılmış durumda. Bitişiğinde ise Türk Konsolosluğu yer alıyor. Atatürk’ün evi fotoğrafların ve Atatürk büstünün yer aldığı bodrum katı ile birlikte 3 kattan oluşuyor.
Balkan Harbi’nden sonra Selanik Yunanlılar’ın elinde kalınca, Atatürk’ün Evi Lozan Anlaşması hükümlerine göre Yunan Hükümeti’ne teslim edilmiş. Yunan Hükümeti ise evi Yunanlı bir aileye satmış. Cumhuriyet’in 10. yılında Selanik Belediyesi Türk –Yunan dostluğu adına önce evin kapısına mermer bir plaka yerleştirmiş ve Ata’nın doğduğu ev olduğunu belirtmiş, 1937 yılında ise Selanik’teki Türk Konsolosluğu’na teslim edilmiş. Sonrasında ise ev Türkiye’den getirilen ve o dönemi yansıtan eşyalarla dekore edilmiş, orijinal rengine boyanmış. Evin harika bir bahçesi var, her yerde güller açmış. Tüm ekip sıramızı beklerken defalarca bahçede fotoğraf çektiriyoruz.
Müzeyi ancak 20’şer kişilik gruplar halinde gezebiliyoruz. Bir grup çıktıktan sonra diğer grup içeri girebiliyor. Müze çok özenilerek dekore edilmiş, gayet temiz ve bakımlı. Müze ile ilgili tek eleştirim bir müze dükkanı olmaması. Bu eleştirimin sebebini de paylaşmak isterim; Atatürk’ün Evi her ne kadar en çok Türkler tarafından ziyaret edilse de, müze görevlisi yabancı turistlerin de sık sık müzeyi ziyarete geldiğini belirtiyor. Müzeyi anlatan bir kitapçık ya da broşür, Atatürk’ü anlatan kitaplar, fotoğraf albümleri, Türkiye ile ilgili kitaplar, Atatürk rozetleri vb. eşyaların satılabileceği bir müze dükkanı hem Atatürk’ün Evi’nin tanıtılması hem yabancı turistlerin Atatürk hakkında daha fazla bilgi sahibi olması için önemli.
Müze ziyareti sonrasında Nikis isimli, İzmir –Kordon’u andıran caddeden otobüsle geçiyoruz. Bu caddenin üzerinde barlar, kafeler, restoranlar yer alıyor. Şehrin en iyi gurme balık restoranı olarak bilinen 7 Thalasses’in (7Seas) ahtapot salatası ve soslu midyelerinin tadına bakmak şart (3. Leof Nikis).
Otobüsle Selanik’in sembollerinden biri olan Beyaz Kule’ye gidiyoruz. Bir sürü gurup fotosundan sonra, arkadaşım Deniz ile (Kendisi 11 yaşında ve ilkokul 3. sınıfa gidiyor) dondurma seansına başlıyoruz. Tüm Selanik gezimiz boyunca her yemek sonrası ve her yemek arası dondurma yiyoruz birlikte. Yemek öncesi dondurmalarımızı yedikten sonra otele dönüp Kavala’ya gitmek üzere arabalarımıza biniyoruz.
Selanik- Kavala yolu gayet keyifli geçiyor. Polis eskortumuz gene bizimle birlikte. Klasikler birbirini sollayarak gidiyor, ben arka koltuğa geçiyorum ve konvoyun, araçların fotoğraflarını çekiyorum. Hava güneşli, yol boyu yeşillik. Bu yol hiç bitmesin istiyor insan.
Kavala, Ege sahilindeki herhangi bir Türk kasabası gibi. Karşı kıyı ile bizim kıyı arasında pek bir fark yok. Öğlen midyeli pilav, gene kalamar ve gene ahtapot, artık menüye bakmıyorum bile. Zeynep ve İlker bendeki yemek yeme potansiyeline şaşırıyor. Yemek sonrası dondurma da yediğimi onlara söylemiyorum!!!
Kavala kurabiyelerimizi alıp bu sefer Dedeağaç’a gitmek üzere tekrar yola çıkıyoruz. Dedeağaç’ta frappe molası veriyoruz. Deniz ile bir dondurma daha yiyoruz. Sonrasında İpsala sınır kapısı, Tekirdağ’da köfte molası, geç saatlerde eve varış. Yorgunluk, mutluluk.
İKOD’un 5 Haziran’da Bursa, 25-26 Haziran’da Eskişehir ve 9-17 Eylül tarihlerinde ise Kapodokya Gezisi var. Daha fazla bilgi için http://www.ikod.org.tr sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Not: Selanik yolculuğumuz nasıl geçti, Selanikte ilk gün neler yaptık? Merak edenler buraya! Atatürk’ün Evi’nde çektiğim diğer fotoğrafları görmek istiyorsanız facebook sayfasına yüklediğim albümlere göz atabilirsiniz.
Bir cevap yazın