Kraliçesi, prensleri, Londra Kalesi, kırmızı otobüsleri ve siyah taksileri, her gün şehrin farklı bir yerinde açılan restoranları, ödüllü müzikalleri, sanat ve tasarım üzerine sergileri, galeri ve vazgeçemediğim pazarları ile Londra her mevsim yağmurlu olmayı başaran havası ile benim kalbimde ayrı bir yere sahip. New York, Paris ve Londra üçlemesinde ben seneler önce tercihi yaptım bile… Bu şehir ile farklı bir bağım, ilişkim var.
Olimpiyat Oyunları sebebiyle şehir tam bir inşaat ve bakım&onarım halindeydi. Doğu Londra’nın her geçen gün daha popüler olduğu şu dönemde Olimpiyat Parkı ve Stadyumu da bu bölgenin ününe ün kattı.
Doğu Londra şehrin en asi, en başına buyruk ve en yaratıcı bölgesi diyebilirim. Bu bölgeyi ilk işgal edenler depoların kiraları daha ucuz diye sanatçılar ve tasarımcılar olmuş. Sanat camiasının Doğu’ya kayması ile Londralı şefler burada restoran açmaya başladı, sonra butik oteller geldi. Dedim ya, Olimpiyatlarla da bölge taçlanmış oldu.
Doğu Londra’yı keşfim Brick Lane Caddesi ile başlıyor. Burası Londra’da bulabileceğin en iyi olmasa da en bol kepçe Hint yemeği servis eden restoranların merkezi. Bunu bilmesen bile yürürken sokakta duyduğun kokulardan anlayabiliyorsun.
Brick Lane’de bira imalatı yapılıyormuş. Old Truman Bira Fabrikası da o günlerden kalma zaten. Bugün ise 200 şirkete ev sahipliği yapmakta. Bina Brick Lane’e Dry Walk isimli ufak bir sokak ile bağlanıyor. Dry Walk araçlara kapalı bir sokak. Bu sokakta bir sürü farklı butik dışında atıştırmalık satan tezgahlar bulabilirsin. Dry Walk’ta başta erkek kıyafeti ve ayakkabısı satan Number Six olmak üzere bir sürü dükkana girip çıkıyorum. Public Beware, Song of a Stag, Traffic People beğendiğim diğer mağazalar.
Brick Lane üzerindeki Jamme Majid Camii Brick Lane ve Fournier Caddeleri’nin köşesinde bölgenin sembolü olarak duruyor. Mimarisi de oldukça ilginç.
Brick Lane’de Whitechappel Galeri’ye doğru yürürken sola, Cheshire Sokağı’na sapıyorum. Burada da birbirinden güzel dükkanlar ve butikler var. Dragana Perisic’in (No: 30) el yapımı elbise ve kıyafetlerini beğeniyorum. Takıları da çok güzel. Kendime anahtar şeklinde bir broş alıyorum buradan. Bu sokakta beğendiğim diğer bir dükkan ise House of Vintage oluyor (No:4). Bu dükkan özellikle 40’lar ve 50’lerin kokteyl elbiseleri ve şapka&aksesuarlarını satıyor. Aynı sokakta, sokağın sonuna doğru 110-112 numarada ise bir vintage cenneti Beyond Retro var.
Brick Lane üzerinde, 156 numaradaki @work takı galerisi ve dükkanı (buradaki broşlara da bayıldığımı söylemeliyim), 162 numaradaki birbirinden güzel tasarım bebek kıyafetleri satan Oh Baby London, 166 numaradaki harika seyahat kitapları satın aldığım Eastside Books ve 236 numaradaki Tatty Devine isimli sevimli butik beğendiğim dükkanlar listesinde yerini alıyor.
Brick Lane’de dolaşmam Doğu Londra’nın değişmesinde mihenk taşlarından biri sayılan Whitechapel Galeri’yle son buluyor.
Pazarları sabah 9 ile akşam 18:00 arası kurulan Brick Lane Market’te ikinci el kıyafetler, oyuncak, dekorasyon eşyaları gibi aklına gelebilecek pek çok şey bulman mümkün. Benim ilgimi esas çeken şey ise yiyecek standları oluyor elbette. Pazarda dolaşırken Bengal dilinin dışında çat pat İngilizce de duyuyorum.
Pazar günleri düzenlenen Brick Lane Market’in hemen arkasındaki duvardaki adam suratı ilk bakışta duvara yapılmış bir çizim gibi görünür. Ancak yakında bakınca bu adam suratının duvara çekiçle vurularak oluşturulmuş olduğunu anlar, sokak sanatının en yenilikçi örneklerinden birini yapmış olan Portekizli sokak sanatçısı Alexandre Farto’ya sen de benim gibi bir kez daha hayranlık duyarsın.
Bir cevap yazın