Sabah saat 4:00’te kalkıyorum. Balon safarisi yapmak üzere beni almaya gelen rehber Muhammed ile tanıştıktan sonra balona bineceğimiz yere gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yağmur başlıyor. Yolda, arabanın farının aydınlattığı alanda koşarak Serengeti’ye gitmeye çalışan ilk bakışta yeleleri yüzünden ata benzettiğim yaban öküzü sürüsünü görüyoruz. Alana varınca pilotumuz Ernest bize nasıl havalanacağımızı, güvenlik önlemlerini anlatıyor. Güneşin doğumunu havada izleyeceğiz ancak yağmur gittikçe şiddetleniyor. Ernest yağmur yağmaya devam ederse balon safarisini iptal etmemiz gerekeceğini söylese de araçla safariye devam edeceğimiz için “Hakuna Matata!” diyorum. Kenya’daki tüm etnik grupların ortak dili Swahili’de “Sorun yok, üzülmek yok” anlamına gelen, Aslan Kral filminden öğrendiğim bu kelimeyi yerinde kullanmam başta pilotumuz ve ekip üyelerinin hoşuna gitmiş olacak ki herkes aynı anda gülümsemeye başlıyor. Yarım saat sonra yağmurun dinmesiyle birlikte havalanıyoruz. Güneş doğarken gökkuşağı da çıkıyor. Sürüleri tepeden görüyoruz, önce nokta nokta gördüğümüz hayvanlara daha yakından bakabilmek için zaman zaman alçalıp zaman zaman yükseliyoruz.
Yaklaşık 1 saat sonra yere indiğimizde ise bizi akasya ağaçları altında kurulmuş harika bir kahvaltı sofrası bekliyor. Kızarmış yeşil muz, haşlanmış ve fırınlanmış tatlı mısır, mercimek yemeğine benzeyen mbaazi, hamur işini andıran vitumbua ve maandazinin tadına baktıktan sonra papaya, mango ve ananastan oluşan tropik meyve tabağı geliyor masamıza. Her ne kadar bu harika kahvaltı masasından kalkmak istemesem de bizi almaya gelen rehberimiz Peter çitaların, aslanların ve leoparların sabah saatlerinde avlandıklarını ve acele etmezsek av saatini kaçıracağımızı söyleyince hemen arabaya koşuyorum.
Önce yalnız yatan bir çita, sonra 70×300 objektifle ya da dürbünle bile akasya ağacının dalları arasında zor seçebildiğimiz bir leopar görüyoruz. Peter aninden yön değiştiriyor ve 2 tane daha safari aracının olduğu yere doğru direksiyonu kıvırıyor. “Aslan” diyor, “Biri dişi, diğeri erkek, balayı çifti”. Aslanlara yakın bir yere gidene dek bize aslanlar hakkında bilgi veriyor. Şu anda aslanların çiftleşme zamanıymış. Yılda dört kere çiftleşen aslanların çiftleşme süresi 6 gün sürüyormuş ve bu süre boyunca her 15 dakikada bir çiftleşiyorlarmış. Çiftleşmek üzere olan aslanlar arabaları görünce utanıyor herhalde ve yolun ortasına uzanıveriyor. Aslanlara bu kadar yakın olmak heyecan verici. Makinemi elimden düşürmeden ardı ardına fotoğraf çekiyorum. Üç araç daha bulunduğumuz bölgeye geliyor, konvoy halinde aslanları izliyoruz. Tüm araçlardan dürbünler, büyük lensler çıkıveriyor, herkes aslanların fotoğrafını çekmeye uğraşıyor. Halimize bakıp gülüyoruz. Peter Masai Mara’da yolun sahibinin hayvanlar olduğunu ve eğer aslanlar yoldan çekilmezse onları rahatsız etmemek için araçların geri gitmesi ve başka yoldan safariye devam etmesi gerektiğini söylüyor. Bu halkın hayvanlara duyduğu saygı ve gösterdikleri anlayış şapka çıkarılır cinsten.
Öğle yemeği için dönüş yoluna geçtiğimizde yolun kenarında 3 erkek ve 5 dişi aslandan oluşan bir aslan ailesi görüyoruz. Avladıkları yaban öküzünün etini yemiş yemek sonrası dinlenme halindeler. Bu manzara karşısında nefesim kesiliyor. Aslanları rahat rahat seyredebilmek için makinemi bir kenara bırakıyorum. Tam bu sırada aslanlardan bir tanesi yolun kenarında durmakta olan aracımıza doğru geliyor ve aracımızın yarattığı gölgeye uzanıveriyor. İlk defa bir aslana doğal bir ortamda bu kadar yakın olduğumuz için araçtan çığlıklar yükseliyor.
Peter çok aç olup olmadığımızı soruyor, yemeğe biraz geç kalmamızın sorun olmadığını öğrendiğinde ise bize “Masai köyü görmek ister misiniz?” diye soruyor. Normalde fotoğraf çektirmek istemeyen ve izinsiz fotoğrafları çekildiğinde çok asabi olan Masaililer’le tanışıp fotoğraf çekme şansımız olduğunu öğrendiğimde öğle yemeğini tamamen unutuyorum. Bizi 20 haneli bir köye götürüyor rehberimiz. Kapıda bizi Masaili erkekler dans ederek ve sıçrayarak karşılıyor. Ne kadar yukarı sıçranırsa o kadar kuvvetli olunduğuna inanan Masaili savaşçı erkekler için sıçrama ayrı bir sınav.
Nhele isimli genç bir Masaili bize köyü gezdirip Masaililer hakkında bilgi veriyor. Köye girip dolaşmak ve fotoğraf çekebilmek için kişi başı 30 Dolar ödüyoruz. Nhele; “Bizi yanlış anlamayın, kültürümüzü para karşılığı satmıyoruz, bu parayı okul için harcıyoruz” diyor. Her bir eşine ayrı bir ev yapıp hayvan vermek şartıyla bir Masaili bir erkeğin birden fazla kadınla evlenebildiğini, Masaililer’de sünnetin 13-15 yaşları arasında gerçekleştiğini ve erkeklerin bu prosedür sırasında kesinlikle ses çıkarmaması gerektiğini aksi takdirde savaşçı olarak kabul görmediklerini, erkek ve kadınların karşı cinse güzel görünmek için kulak deliklerini büyüttüklerini, keçi ve inek eti, sütü ve kanı ile beslendiklerini öğreniyoruz Nhele’den. İnek sütü ve kanını karıştırarak yaptıkları içecekten bize de ikram etmek istediklerinde onları kırmadan nasıl hayır diyeceğimi şaşırıyorum. Masai kadınları da bizleri şarkı söyleyerek karşılıyor ve tezekle yapılmış tepesi çalılardan oluşan evlerini gezdirmek istiyorlar. İki bölümden oluşan ve sadece dumanın dışarı çıkması için açılmış avuç içi kadar iki delik sayesinde gün ışığı alan evlerinde küçükbaş hayvanlarla birlikte yaşadıklarını, hayvanlarını diğer vahşi hayvanlardan bu şekilde koruyabildiklerini anlatıyorlar. Masai kadınları pek süslü. Boncuktan yapılmış kolyeler, bilezikler takan Masaili kadınlar yaptıklarını köyün arkasında kurdukları pazarda satıyorlar. Ben de arkadaşlarıma hediye etmek üzere fil kuyruğundan yapılmış bilezikler ve boncuklardan yapılmış kolyeler alıyorum. Masaililer pazarlık yapmayı seviyor, 100 Dolar ile başlayan pazarlık 20 Dolar ile neticelenebiliyor. Masai Mara’da Kenya Şilingi dışında Dolar, Euro ya da Pound ile de alışveriş yapabiliyorsunuz. Köyde bir sürü çocuk fotoğrafı çektikten sonra Masai köylüleri ile vedalaşıp lodge’a dönmek üzere yola çıkıyoruz. Yemek sonrası, akşam safarisinden önce bahçede kahve içerken birden ağaçtan bir babun yavrusu iniyor ve masamıza geliyor. Masanın ortasında duran şekerlikten bir avuç şeker aldıktan sonra tekrar hızlıca ağaca tırmanıp tepeye varınca şekerleri tek tek yemeye başlıyor. Şekerler bitince tekrar masaya gelmeye yeltense de bir görevli ona engel oluyor ve masadaki şekerleri kaldırıyor. Akşamüzeri Masai Mara’dan başlayan göçün varış noktasını görmek üzere Serengeti’ye doğru yola çıkacağız. Serengeti’de gergedanları da görebilecek olmanın heyecanı ile Ernest Hemingway’in Afrika’nın Yeşil Tepeleri (Green Hills of Africa) isimli kitabını okumayı bırakıp Tanzanya’ya gitmek üzere eşyalarımızı toplamaya başlıyorum.
Kenya Hakkında Kısa Kısa
Kenya’da ya 70 farklı dil konuşuluyor. Resmi dil Swahili ve İngilizce.
Kikuyular, Maasailer, Luolar ve Kalenjinler başta olmak üzere büyüklü küçüklü 40 kabile yaşıyor. Giyimlerden ve taktıkları takılardan kimin hangi kabileden olduğu anlaşılabiliyor.
Kenya’nın başkenti Nairobi adını Maasai dilinde “soğuk su” anlamına gelen “Enkare Nairobi”den alıyor.
Nerede Kalınır?
Eğer otel konforu arıyorsanız Mara Serena Lodge’ta, lüks bir şekilde çadırda kalmayı tercih ediyorsanız Kicheche Valley’de (www.kicheche.com), Sarova Mara Game Camp’ta (www.sarovahotels.com) ya da su aygırlarının bulunduğu bölgenin hemen yanında 50 tane çadırdan oluşan Fairmont’ta (www.fairmont.com/marasafariclub) ya da 17 çadırla hizmet veren Little Governor’s Camp’te konaklayabilirsin.
Bir cevap yazın