FIRTINA VADİSİNDE OĞLUMLA 3 GÜN
Yaylaları, sık ormanları, endemik bitki örtüsü ve muhteşem manzaralarıyla Fırtına Vadisi bizi kendine bir kez daha hayran bıraktı.
Anne oğul, kilometrelerce yol yürüdüğümüz, yaylaya çıktığımız, tulum ve kemençe dinleyip yeşiliyle büyülendiğimiz bir Karadeniz seyahati yaptık.
Şehrin koşturmalı hayatına ara verip doğa ile buluşmaya karar vererek Karadeniz’e doğru yola çıktık. Ben daha önce Karadeniz’e defalarca gitmiş ve Trabzon’dan Artvin – Machael’e kadar trans yayla turu yapmıştım. Bu sefer, oğluma da doğasına, havasına ve müziğine hayran olduğum bu bölgeyi göstermek istedim.
51.500 hektarlık bir alanı kaplayan Kaçkar Dağları 1994 yılında Milli Park ilan edilmiş. Parkın büyük bölümü bu gezimizde ziyaret ettiğimiz Çamlıhemşin ilçesinin sınırları içinde kalıyor.
Fındık ezmesi ve mıhlamayla kahvaltı
Her ne kadar artık Rize Havaalanı açılmış da olsa biz gezimizi önceden planladığımız için Trabzon’a indik. Çamlıhemşin ilçesinin sınırları içerisinde bulunan Fırtına Vadisi Trabzon’dan arabayla iki saat sürüyor. İlk molamızı Trabzon – Rize yolu üstünde, Yomra’da, bir aile işletmesi olan Fındık Ocağı’nda verdik. Burada mıhlamalı, fındık ezmeli bir kahvaltı yaptıktan ve yolda atıştırmak için fındıklı çikolatalar aldıktan sonra Şenyuva’ya vardık.
Çamlıhemşin’in köylerinden biri olan Şenyuva üçüncü dalga kahvecisi Zua ile seyahatimizin ilk şaşkınlığını yarattı. Cam kenarındaki masaya oturup kahvenizi yudumlarken yemyeşil vadiyi izleyebiliyorsunuz. Zua’nın sahibi Apo ve eşi Elif bölgeden topladıkları yaban mersini, böğürtlen ve dağ çileği ile oğlumun bayılarak yediği sakızlı muhallebiyi yapıyorlar. Mürver çiçeği şurubundan yaptıkları gazoz da oldukça lezzetli.
Fırtına Deresi’nin sesiyle uyku
Sabah kahvesi içildikten sonra Şenyuva’daki Boz Ayı’ya uğradık. Özel tasarım seramik ürünler, seramik takılar ve aksesuarların satıldığı bu sevimli dükkândan alışveriş yapıp Çat ve Elevit yaylalarına doğru yola koyulduk. Çamlıhemşin’den Çat Köyü’ne ulaşmak bir saat sürüyor. Çat yolunda denizden 750 metre yükseklikteki Zilkale’yi görüyorsunuz. Kalenin kesin yapım tarihi bilinmese de 14. ve 15. yüzyıllarda yapıldığı söyleniyor. Kalenin içinde muhafız binası, şapel ve baş kule olmak üzere üç önemli yapı bulunuyor. Zilkale’yi geçtikten sonra da yolu takip edip sola döndüğünüzde Palovit Şelalesi’ni görebilirsiniz. Çat’tan Elevit Yaylası’na yol arabayla yaklaşık yarım saat sürüyor. Yolda Fırtına Deresi üzerindeki, taşların sıkıştırılarak yapıldığı taş köprü Çilanç’ı da ziyaret edin. Fırtına Vadisi’nin %80’i ormanlarla kaplı. Ladin, kayın ve kızılağaç başta olmak üzere çok sayıda ağaç türünü görebilirsiniz.
Bu seyahatte konakladığımız Tosi Dağ Evi Fırtına Deresi’nin kenarında. Oğlum dereye bakan bungalovumuzda asma katta yatacağı için heyecanlıydı. Yayla konaklamasında önceliğimiz rahat yatak, temiz banyo ve demli çay. Burada beş yıldızlı otel konforu ve hizmeti beklemek tüm işletmelere haksızlık olur. Ancak Tosi Dağ Evi’nin manzarasıyla bizi büyülediğini söylemem gerek. Akşam yemeğinde alabalık, mısır ekmeği, karalahana dolması ve Laz böreği var. Yemek sonrası yol yorgunluğuyla bungalovlarımıza çekildik ve Fırtına Deresi’nin sesiyle uykuya daldık.
Masalsı bir güzergâhta yürüyüş
İkinci gün kahvaltı sonrası Palovit Vadisi üzerindeki Pokut ve Sal yaylalarına doğru yola çıktık. Sal 2000 metre yükseklikte ve Kaçkar Dağları’nı alabildiğine görebiliyor. Hava açıksa Karadeniz’i bile görebilmeniz mümkün. Geniş ladin ormanlarıyla çevrili Pokut Yaylası ise Sal’a on-onbeş dakikalık yürüyüş mesafesinde. Hemşinlilerin eskiden yazları geçirdiği ve hayvancılıkla uğraştığı bu yaylalar günümüzde çoğunlukla sayfiye yeri olarak kullanılıyor, turistler trans yayla turlarına geldiği için evlerin bir kısmı pansiyon ya da çay evine dönüştürülmüş durumda.
Çam, kestane, kayın, gürgen, üvez ve akasya ağaçlarını gördüğümüz, yeşile doyduğumuz bir yürüyüş yaptık. Kaçkar Dağları, dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan, sadece bu dağlarda bulunan pek çok canlıya ev sahipliği yapıyor, endemik türleri barındırıyor. Buradaki doğa ve manzara görüntüsüyle, kokusuyla ve sesiyle insanı cezbediyor. Yol boyunca yaprak toplayıp mola verdiğimizde hangi yaprağın hangi ağaca ait olduğunu bulmaya çalıştık.
Yürüyüş acıktırınca Sal yaylasındaki Pilunç Çay Evi’nde mola verdik. Burada sucuk emek ve sütlaç yemenizi öneririm. Yaylada otlayan ineklerin sütüyle yapılan sütlacın tadı damağımızda kaldı.
Yolun gitmediği mahalle
Yayla dönüşünde çay içmek için eski bir orman mahallesine gittik. Fırtına Vadisi’nde araba yolu olmayan ve doğal hali bozulmayan bu mahalleye ulaşımı teleferik ile sağlıyorsunuz. Kabinli teleferik iki tepe arasında, 500 metre uzunluğunda ve yaklaşık 400 metre yükseklikten geçiyor.
Mahallenin adı Çiluna ancak yolun gitmediği yer kendini doğal olarak koruduğu için buraya “Kendini Koruyan Mahalle” demişler. Doğaya zarar vermeden, ağaç kesmeden, araç yolu yapmadan bir ulaşım modeli geliştirerek yarattıkları mahallede eskiden kırk kişi yaşarken şimdi dört kişilik bir aile yaşıyor. Teleferiği yapan Metin Akıncı ve ailesinin Kuş Yuvası Evleri diye adlandırdıkları bungalovlarında kalabiliyor ya da harika manzarayı seyredip çay içmeye gelebiliyorsunuz.
Teleferiğe 4 kişi binerek karşıya geçiyorsunuz. Birkaç dakika süren bu maceralı yolculuk hem çocuklar hem de yetişkinler için oldukça heyecan verici. Eğer yükseklik korkunuz varsa ve çocuğunuz çok hareketliyse bu yolculuk için henüz erken olabilir. Şehir hayatından tamamen uzak, doğanın içinde, ekip biçerek böyle huzurlu ve sakin bir yaşam kurulabileceğini düşünmek insanı büyülüyor.
Buradaki son günümüzü ise Çamlıhemşin’deki Şimşir Ormanlarını gezmeye ayırdık. Koyu ve açık yeşil, sert yapraklı şimşirlerden oluşan bu orman dünyada tek olduğu için koruma altında. Ne yazık ki boyları sekiz metreyi bulan bu ağaçların büyük bir kısmı mantar ya da böcekler sebebiyle kurumuş durumda. Ormanı iyileştirmek için ise çalışmalar sürüyor.
Orman yürüyüşü sonrası ise Pokut-Şenyuva yolunda, Ortanköyü’ndeki bir aile işletmesine yemeğe gittik. Köyde araçtan inip patikayı takip ederek bölgenin en güzel seyir terasına sahip olan Platoda Mola’ya varıyorsunuz. Konaklamak dışında buraya önceden rezervasyon yaparak yemeğe de gelebilirsiniz. Bostanda ne varsa sofraya da o geliyor; pazı, lahana, fasulye, kaymaklı patates, ev yapımı yoğurtla etli sarma…
Dönüş yolunda yağmur başladı. Oğluma Karmate’nin sevdiğim “Yağmur” şarkısını dinlettim. Nefesli bir halk çalgısı olan tulumun sesini ilk defa duydu. Karadeniz seyahatimiz fotoğraf makinemizde, ruhumuzda ve hafızalarımızda unutamayacağımız anılar bıraktı.
KARADENİZ’E GELİRKEN MUTLAKA
- Yaylara çıkmak içi bir rehberle gezmenizi öneririz. Yolları bilmezseniz kaybolma ihtimaliniz yüksek.
- Yaylalar serin olduğundan polar, yağmurluk ve su geçirmez ayakkabı alın. Hafif bir su matarası ve yedek kıyafet çantanızda olsun.
- Seyahat tipi ilk yardım kiti alın.
- Şapka ve güneş kremini unutmayın.
Karadeniz’i çocuk dostu turlarlar gezmek için:
- Odağında çocuklar için spor ve aktif bir yaşam olan Gymy Kids ekibi tecrübeli rehberlerle Karadeniz turu organize ediyor. Doğaya Kaçış Seyahati dedikleri bu kamplarda çocukları doğada spor ve sanat etkinlikleriyle buluşturuyorlar (dortmevsimdogada.com).
- Profesyonel tur rehberi ve seyahat yazarı Uğur Biryol’un kurduğu Pokutsal Turizm “Kaçkarlarda Çocuk Olsam” ismiyle Fırtına Vadisi’nde aile katılımlı çocuk kampları düzenliyor (pokutsal.com).
- Doğa ve kültür programlarıyla 0-12 yaş çocuklara gezgin olmayı öğretmeyi amaçlayan Ailemle Geziyorum ekibi de Fırtına Vadisi, Karagöl ve Ayder Yaylası’nı kapsayan bir tur düzenliyor (https://www.ailemlegeziyorum.com.tr).
Bir cevap yazın