Önümde Endülüs’ün başkenti Sevilla’da geçirecek iki koca günüm var. Burada hava sonbaharda bile güzel, güneş hala insanı ısıtıyor. Hospes Las Casas Del Rey de Baeza isimli butik otelin terasındaki minik havuzun kenarında ayaklarımı suya sokmuş günün yorgunluğunu üzerimden atmaya çalışıp bir yandan da güneşin batışını seyrederken akşam yemeğinde deneyeceğim tapasların hayalini kuruyorum (www.hospes.com).
Terasa çıkan merdivenlerin yanındaki Senzone isimli küçük barda manzaranın ve havuzun keyfini çıkarmak isteyenler için barmen sangria hazırlıyor. Taze limon ve portakal kokusu havayı kaplıyor bir anda. İçkinin yanında bizim alışık olmadığımız bir şey ikram ediyorlar; hurma. Sevilla’nın sokaklarında hurma ağaçları var, burada yaşayan halk ne yazık ki hurma ile lezzetli tatlılar yapmasını henüz keşfedememiş. Gün batımını yakalamak için fotoğraf makinemi elime alıyorum, terastan şehrin ara sokakları görünüyor. Buradan bakınca dışı beyaz, kapı ve pencereleri sarı boya ile çerçevelenmiş, Fransız stili ferforje ve camla kapatılmış küçücük balkonlarında saksılar dolusu çiçek olan evler tam anlamıyla bir tablo gibi duruyor. Daracık Arnavut kaldırımı sokaklarda birbirine karşı evlerin balkonları arasına ipler gerilmiş, çamaşırlar sokağın üzerinde sarkıyor.
Akşamüzeri saatleri olduğu için şehir oldukça sessiz zira İspanyollar öğleden sonra ikiden akşamüzeri saat altı buçuğa dek siesta yapıyorlar. Birazdan sokak tekrar insanlarla dolmaya başlayacak. İspanyol kadınlar cam ve kapıların önüne çıkarak bağırarak konuşmaya başlayacaklar, ortalığı patlıcan, biber ve patates kızartması kokusu saracak. Yavaş yavaş oturduğum yerden kalkıp aşağıya, ikinci katta, avluya bakan odama doğru yürümeye koyuluyorum.
Arkadaşlarım arayınca hızlıca hazırlanıp akşam yemeği için buluşmak üzere dışarı çıkıyorum. Otele sırtımı verip sağa dönüyorum, Plaza Pence de Leon’u geçip Santiago isimli dar sokakta yürüyorum. Şimdi bu sokaktaki tüm evlerden sesler yükseliyor, İspanyollar sürekli yüksek sesle konuşuyorlar. Arkadaşlarımla bu sokağın Recaredo Caddesi ile birleştiği köşede Michelin tavsiyeli Becerrita’da buluşuyoruz. Becerrita’nın sadece tapas servis eden bir tapas barı ve aynı zamanda Sevilla mutfağının tadına bakabileceğiniz bir restoranı bulunuyor. Kapının tam girişinde ise buraya özgü yeşil ve sarı seramiklerden yapılmış, eski ahşap sandalyeli bir barı var. Sarı masa örtüleri, yeşil peçeteler, bordolu yeşilli perdelerle farklı bir renk uyumu yakalamış restoran kısmında dört kişilik masaya oturuyoruz. Restoranın duvarları İspanyol ressamların çok renkli tabloları ile süslü. Menüde İberico salamı, beyaz karides ve yengeç, ballı kızarmış patlıcan, keçi peyniri soslu et, domates ve çeşitli baharatlar ile yapılan tavşan ve salyangoz yahnisi (conill amb cargols), bal ve keçi peynirinden yapılan geleneksel mel i mato, creme brûlée’nin Katalan versiyonu olan Catalana tatlısı var (www.becerrita.com).
Yemekten sonra 1670’de inşa edilmiş, 1860’dan itibaren de bar olarak hizmet veren Gerona 40 y Alhóndiga adresindeki şehrin en eski barı El Rinconcillo’ya gidiyoruz (www.elrinconcillo.es).
Ertesi sabah biraz geç kalkıp kahvaltıya iniyorum. Otelin kahvaltısı alışık olduğum continental breakfast konseptinden biraz farklı. Kahvaltıda biber kızartma, patlıcanlı peynir sarması, patatesli omlet topları açık büfede bir tablo gibi sergileniyor. Güney İspanya’nın farklı şehirlerinde üretilmiş zeytinyağları da açık büfenin bir köşesinde duruyor. Bize servis yapan garsondan İspanyollar’ın sabahları biri sekiz diğeri onbir civarında olmak üzere iki kere kahvaltı yaptığını öğreniyorum, bu sebeple öğle yemeklerinin neden onikide değil de iki civarında yendiğini de anlamış oluyorum. Kahvaltı sonrası resepsiyondaki otel görevlisine şehirdeki en iyi Flamenko izleyebileceğim yeri sorduğumda Tablao El Arenal cevabını alıyorum. Her gece tapas ve yemek yedikten sonra kökleri Sevilla’ya dayanan Flamenko gösterisi izleyebileceğiniz bu restoran saat sekiz ve on olmak üzere iki farklı gösteriye ev sahipliği yapıyor.
Daha fazla zaman kaybetmeden Kraliyet sarayı Real Alcazar’ı, yapımına 1401 yılında başlanmış ve tamamlanması yüz yıldan fazla sürmüş Avrupa’nın en büyük katedrali olan Sevilla Katedrali’ni, 13. yüzyılda yapıldığı söylenen arenayı, Madrid’te bulunan Prado’dan sonra İspanyanın en önemli sanat müzesi olan Sevilla Sanat Müzesi’ni, şehrin en havalı alışveriş caddeleri Sierpes ve Tetuari’yi görmek üzere Sevilla’nın arapsaçı gibi karışık sokaklarına adımımı atıyorum.
Seramik Ürünler
Şehrin en iyi seramik dükkanları Antilano Caddesi üzerinde toplanmış. Seramikten el yapımı vazolar, tabaklar, şişeler, fayanslar… Bu dükkanlarda ne ararsanız bulacaksınız. Şehrin en lüks alışveriş caddesi Sierpes üzerinde 36 numaradaki Ceremica Aracena’da da çok güzel seramik biblolar ve ev eşyaları satılıyor. Ne yazık ki mağazanın sahibi yaşlı bayan İngilizce bilmiyor.
Sevilla’nın En Güzel Tapas Barları
19. yüzyılın ortalarından beri hizmet veren Bodega Morales (Calle Garcia de Vinuesa 11), klasik bir Sevilla tapas barı olan Bar Giralda (Calle Mateos Gago 1), kaliteli ve uygun fiyatlı tapas sunan ve turistlerin henüz keşfetmediği Bar Restaurante Casa Manolo (Calle San Jorge 16), şarküteri ürünleriyle ve özellikle jamón de jabugo ve caña de lomo ile ün yapmış Casa Roman (Plaza Venerables 1), 1930’da kurulmuş, Sevilla’nın çıtır kızarmış balık ve deniz ürünleri yemeğini (pescaito frito) deneyebileceğiniz Kiosko De Las Flores (Calle Betis, 41010), şehirde 100’den fazla çeşit tapasın tadına bakabileceğiniz tapas barlardan sadece birkaçı.
Sevilla’da Alışveriş
Sierpes 71 numaradaki Abanicos Diaz ve Lineros 17 numaradaki Lina’da kastanyet, dantelli el yapımı yelpazeler, tokalar, uçları püsküllü gül desenli şallar, halka şeklinde ya da sallantılı küpeler başta olmak üzere Flamenko ile ilgili her türlü aksesuarı bulmanız mümkün. 1926’dan beri faaliyette olan Juan Foronda’da Flamenko kıyafetleri ve çeşit çeşit aksesularlar satılmakta (Plaza Virgen de Los Reyes 3). Penez Frances’de 0-4 yaş arası özel dikim çoçuk kıyafetleri bulunuyor (Cuesta del Rosario 10). “İngiliz’in Yeri” anlamına gelen El Corte Ingles alışveriş mağazası mutfak eşyasından banyo havlusuna, kıyafetten ayakkabıya kadar her şeyi satan İspanya’nın en büyük mağaza zinciri. Bershka, Camper, Zara ve Mango şehrin her tarafına yayılmış İspanyol kıyafet markaları. Türkiye ile kıyaslandığında daha çok çeşit var. İspanya’nın en ünlü ayakkabı mağazası Farrutx’ta birbirinden güzel deri ayakkabılar bulabilirsiniz (Calle Rioja 13). 19. yüzyılın ortalarından beri deri ürünler satan Loewe’de lüks hazır giyim dışında birbirinden güzel çantalar da var (Plaza Nueva 12). 1885’te kurulan Confiteria La Campana inanılmaz lezzetli pasta, tatlı, dondurma ve şekerler satıyor (Sierpes 1-3). Sevilla’lı sanatçıların şehirdeki Arap ve Rönesans dönemlerinden etkilenerek ürettikleri seramik eserler Sevillarte’de zevkli alıcılarını bekliyor (Sierpes 66). Her Perşembe Calla Feria’da kurulan antik pazarda çok kaliteli parçalar bulmanız mümkün. Pazarda eskici tezgahları da yer alıyor bu yüzden güzel keşif yapmak için zaman harcamak gerekiyor. Sevilla tarzı şapkalar ve sombreros satın almak için 1896’dan beri şapka üreten Maquedano’ya bakmalısınız (Sierpes 40).
Lezzet Durakları
17. yüzyılda inşa edilmiş bir binada 30 yılı aşkın bir süredir müşterilerine yerel tatlar sunan Enrique Becerra (Gamazo 2 – www.enriquebecerra.com), şehrin en iyi füzyon mutfağı olarak anılan Restaurante Egana –Oriza (Calle San Fernando 41 –www.restauranteoriza.com) ve hem otel hem restoran olarak hizmet veren, Madrid’te ve Washington DC.’de şubesi olan Alabardero (Calle Zaragoza 20 –www.tabernadelalabardero.com), yerel balık ve deniz ürünleri deneyebileceğiniz uygun fiyatlı Restaurante la Moneda (Almirantazgo 4) ve alt katında kocaman bir barı ve üst katında ise çok şık bir restoranı olan Restaurant Modesto (Calle Cano y Cueto 5 – www.modestorestaurantes.com) Sevilla’ya geldiğinizde denemeniz gereken restoranlar arasında mutlaka yer almalı.
[…] Sevilla’dan ayrıldıktan sonra CA 92 otoyolunu takip ederek 235 km gidiyoruz. Exit 230 Santa F’den çıkış yaptıktan sonra Granada’ya varıyoruz. Otelimiz Hotel Ladron de Agua 16. yüzyılda inşa edilmiş Darro Nehri’nin kenarında bulunan bir binada yer alıyor. Otelin odaları Olvidos’un içindeki şiirlerden alıyor isimlerini. Duvarlarını da İspanyol ressamların eserleri süslüyor. […]