Yaklaşık 3 saatte 82 CHF ödeyerek Zürih’ten Cenevre’ye trenle gidiyoruz. Trenler tam saatinde kalkıyor, 2. sınıf kompartımanlar bile pırıl pırıl, koltuklar yepyeni.
Cenevre’ye varır varmaz bavullarımı tren istasyonuna yürüyerek 3 dakikalık mesafede bulunan otelim Cristal Fassbind’e bırakıp şehri keşfetmeye çıkıyorum. Bu arada unutmadan, Cenevre’de otelde konakladığınız sürece şehir içi toplu taşıma bedava. Otel size bir kart veriyor, onunla otobüse, tramvaya, trene ücretsiz binebiliyorsunuz.
Otelden çıkıyorum, Rue du Mont-Blanc ve Pont du Mont Blanc’i geçip eski şehir tarafına doğru yürüyorum. Cenevre’de tüm evlerin Fransız tarzı küçük birer balkonu var.
Pazar günü şehirde tüm dükkanlar kapalı, sokaklarda kimsecikler yok.
Cenevre’de bu sezon kurukafa modası almış, yürümüş. Bu çantayı NavyBoot mağazasının vitrininde gördüm.
Place des Eaux-Vives meydanınan geçtikten sonra eski şehir tarafına doğru gitmeye karar veriyorum.
Her gittiğim şehirde Adliye Binası’na bir göz atmadan olmaz. İsviçre’ye gelmeden önce sadece İsviçre hukukundan ibaretti bu ülke ile ilişkim, mesleğim gereği. Mehaz kanun diye geçiyor bizim dilimizde. Neyse, bu kadar hukuk yeter.
Adliye Binası’nın tam karşısında Caran D’Ache –Maison Des Couleurs Fines isimli bir kalem dükkanı var (8 Place du Bourg de Four – www.carandache.com). Bu dükkandaki renk renk kalemlerin hepsinden almak istedim.
Maison Tavel. Cenevre’nin en eski evi. Tavel ailesine ait olan bu ev Gotik mimari örneği. Evin en eski kayıtları 1303 yılına kadar gidiyor. En kalt katında geçici sergiler düzenlenirken evin 12 odasında da o zamanı yaşam tarzına dair örnekler görmek mümkün. Çatıda ise Cenevre’nin 3 boyutlu bir maketi var. Şehri bütün olarak görmek çok ilgi çekici.
St Pierre Katedrali Cenevre’nin en görkemli yapılarından. Koronun oturduğu bölüm, St. Adrew’ın vitrayları, Calvin’in sandalyesi, Macchabées Şapel’i görülmeye değer. İçeride fotoğraf çekmeye izin yok.
Cenevre’de çok fazla galeri yok. Zaten olanların da sergilediklerini beğendiğimi söyleyemem. Ama seçmece yapmam gerekirse Horizon dışında Galerie Guy Bartschi ve BFAS Blondeau Fine Art’ı beğendim diyebilirim.
Eğer saat seviyorsan, Patek Philippe Müzesi’ni gezmelisin. 16 yy’dan kalma saatler, saatler hakkında milyonlarca kitap barındıran bir kütüphane. Üstelik Pazar günleri de açık (www.patekmuseum.com).
Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi: MAMCO. Dışardan baktığında burası için müze demek biraz zor. 8 Frank ödeyerek içeri giriyorsun. Thomas Huber’in toplama eserlerinden oluşan sergi 6 Mayıs’a dek sürecekmiş (www.mamco.ch). Keşke açıklamaların bir kısmı da İngilizce olsaydı. Fransızca ya da Almanca bilmiyorsan, sergiyi gezmek biraz zorlayıcı olabilir.
Benim favori çalışmam içinden yürüyerek geçebildiğin bu eser.
Mamco’dan çıkıp sağa doğru yürümeye devam edersen hemen ilk sağda Centre D’Art Contemporain’i göreceksin (Modern Sanat Merkezi). Ciprian Mureşan’ın Recycled Playground ve Sterling Ruby’nin Soft Work isimli sergileri Nisan sonuna kadar burada (www.centre.ch)
Pazar günleri şehrin Fransa sınırına doğru yer alan Plaine de Plainpalais isimli parkında yiyecek ve giyecek pazarı kuruluyor.
Cenevre’de ana dil Fransızca olmasına rağmen burada çok fazla expat yaşadığı için hemen hemen herkes İngilizce de konuşuyor. Ama gel gör ki sergilerde, müzelerde, sokaklarda İngilizce tabela, açıklama yok.
Cenevre Üniversitesi’nin parkı (Bastions Park) haftaiçi de haftasonu da hep kalabalık. Parkın hemen arkasında Reformation Wall (Reformcuların duvarı) olarak bilinen heykeller yer alıyor. Duvarın tam ortasında akımın 4 büyük öncüsü Guillaume Farel, Jean Calvin, Théodore de Bèze ve John Knox’un heykelleri var.
Place du Bourg de Four, yani eski şehrin merkezinde pazar öğleden sonra canlı müzik. Place du Bourg de Four’daki H.Arn’ın minik tartları ve tatlıları çok lezzetli. Dükkan kısmı pazarları kapalı ancak bu güneşin keyfini çıkarmak için bir bardak çay içip yanında 1-2 farkı tatlı denemene engel değil.
Öğle yemeği için biberiyeli et yanında rosti siparişi verdik. Adres Cafe de Bourg-de-Four (Place du Bourg-de-Four 13 –www.cafedubourgdefour.ch).Burası tam bir mahalle restoranı. Zira biz yemeğimizi yerken arka masamıza gelen grup çantadan iki deste iskambil kağıdı çıkarıp siparişlerini yiyip içerken oyuna başladı. Mekanın tavanı, duvarları eski gazete ve dergiler ve plaklarla kaplı. Pek beğendim.
Bir cevap yazın