BİLBAO
İspanya’nın kuzeydoğusunda yer alan Bilbao geçirdiği kentsel değişimle adından söz ettiren bir şehir. Eski bir sanayi şehri olan Bilbao’nun yöneticileri şehrin ekonomisinin gerilediğini anladığında bir şeyler yapmaya karar veriyor ve çözüm olarak Nervion nehri kıyısındaki bir binanın ihtişamlı bir sanat müzesine dönüştürülmesini planlıyor. Müzenin ses getirmesi için de metal binaları adeta bir heykele dönüştüren yetenekli mimar Frank Gehry ile anlaşıyorlar. Gehry demir, beton ve camdan oluşan binayı esnek bir görünüme sahip olabilmesi adında titanyum paneller ile kaplamış. Bu şekilde bina hava şartlarına göre renk değiştiren, günün her saati farklılaşan bir sanat eserine dönüşmüş. Yetkililer müzede sergilenmesi için eser seçerken Guggenheim ailesiyle anlaşmışlar ve 1997 yılında dünyaca ünlü sanatçıların 20. yüzyıl modern sanat eserlerini sergileyen müze ziyaretçilerini ağırlamaya başlayarak şehrin kaderini ve geleceğini tamamen değiştirmiş. Üstelik bu kentsel değişim mimari ve ekonomi literatürüne de “Bilbao Etkisi” olarak geçmiş. Bu terim, bir şehrin tek bir bina ile sosyo-ekonomik değişimi anlamına gelmektedir.
Guggenheim Müzesi için en az bir gün ayırmanızı öneriyorum. Hem tüm sanat eserlerini detaylı incelemek hem de müzenin kendi mimarisinin keyfine varabilmek için bir gün bile yetmeyebilir aslında ama 2-3 saatte gezemeyeceğinizi bilmenizi istedim.
Müzenin hemen girişinde Jeff Koons’un bitkilerden yapılmış kocaman köpek yavrusu eseri sizi karşılıyor. Aynı zamanda arka tarafta, bahçede yer alan paslanmaz çelikten yapılmış Laleler eseri de görülmeye değer. Richard Serra’nın dev çelik enstalasyonlarından oluşan “The Matter of Time” sergisi müzenin beğendiğim sabit koleksiyonlarından biriydi. Biz ayrıca, süreli sergilerden canlı renkleri ve ifadeleri ölümsüz kılabilmesi ile beğendiğim David Hockney’in de “82 Portraits and 1 Still -Life” isimli sergisini gezme imkânı bulduk. Andy Warhol’un da Marlyn isimli eserine hayranlıkla baktığımı söylemeden geçemeyeceğim.
3 katlı müzeyi gezerken çıkışta müzedeki eserlerden bazılarının minyatürlerini, sanat ve tarih kitaplarını ve şehre dair güzel hediyelik eşyaları bulabileceğiniz müze dükkanına uğramayı unutmayın.
Müzeden çıktıktan sonra nehir kenarında ilerlemeye devam ederseniz Santiago Calatrava’nın ödüllü köprüsü Zubizuri karşınıza çıkacak. Belediye binasını geçip Punta del Arenal köprüsünden karşıya geçerseniz neo barok mimarisinin en güzel örneklerinden Teatro Arriago’yu göreceksiniz. Tam karşısında ise 15. yüzyılda inşa edilmiş olan barok kilise San Anton yer alıyor. Artık eski şehir Caso Viejo’nun sokaklarında kaybolmaya hazırsınız.
Şehrin en eski ve İspanya’nın en değerli yapılarından biri olan Santiago Katedrali’ni de listenize alın. Öğle yemeği için ya da sadece gezip görüp bolca fotoğraf çekmek için Avrupa’nın en büyük kapalı yemek pazarlarından biri olan Mercado La Ribera’yı ziyaret etmelisiniz. Tapastan biraz daha büyük, ekmek parçaları üzerinde servis edilen deniz mahsulleri ağırlıklı atıştırmalıklara Pinços (pintxo) deniyor, bunlar Bask bölgesinin tapası olarak biliniyor. Bu kapalı pazarda dilediğiniz pinçosun tadına bakabilirsiniz.
Alhondiga şehrin kültür merkezi, bohem bölgesi olarak biliniyor. Bilbao’nun sokaklarında yürürken ileriye değil, sağa sola, yukarı bakmak gerekiyor. Her biri rengarenk, farklı mimari tarz ve yapıya sahip eserlerin hepsi birbirinden ilgi çekici. Bu şehre sadece mimarisini görmek ve ilham almak, fotoğraf çekmek için bile gelinir. Bence mimarlar da kendi aralarında sessiz bir yarış içine girmiş şehirde. En ilginç, en gösterişli binayı kimin yaptığı, hangisinin daha çok beğenileceği hep bir merak ve tartışma konusu.
Bilbao’da Nerede Yemeli?
Avrupa’nın en büyük kapalı pazarlarında biri olan Mercado La Ribera’da tapastan biraz daha büyük, ekmek parçaları üzerinde servis edilen deniz mahsulleri ağırlıklı atıştırmalık Pinçosların (pintxo) tadına bakabilirsiniz.
Guggenheim Müzesi içinde yer alan Bistro öğle yemeği için şehrin popüler adreslerinden biri ancak rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Guggenheim’ın bir de Michelin yıldızlı restoranı var.
Deniz mahsullerinden ve Michelin yıldızlı restoranlardan başka alternatif arıyorsanız bohem pizzacı Coppola’yı deneyebilirsiniz. Barraincua 6 numaradaki bu pizzacıda hem lezzetli pizzalar hem de güzel canlı müzik var. Tatlı olarak tiramisu’su da oldukça iyiydi. Genellikle yerli halkın tercih ettiği bir pizzacı olduğunu söylemeliyim.
Michelin listesinde önerilenler arasında yerini almış Serantes III’ün menüsü balık ve deniz ürünleri ağırlıklı Bask mutfağı. Şık bir ortamı var. Eğer restoran ortamından hoşlanmıyorsanız ve atıştırmalık bir şeyler arıyorsanız kafe kısmını tercih edebilirsiniz. Ne yazık ki garsonların hiç biri İngilizce bilmiyor ancak menüsü İngilizce ve favori yemeklerin yanına kolay fark edilebilmesi için yıldız koymuşlar. Biz kızarmış kalamar ile kırmızı biberli, domates soslu morina balığı yedik. Tatlı olarak da bu yöreye özgü yanık cheesecake’i deneyebilirsiniz.
Alhondiga’da çok acıkınca Yandiola Restoran’da yer için sıra beklemek yerine alt kattaki Hola Bar’ı tercih ettik. Tapas, nachos, hamburger, salata vb. pek çok alternatif vardı menüsünde. Keçi peynirli salata, Cezayir usulü tabule salatası ve etli patates bizim denediğimiz tapaslar oldu.
Otelimizin önerisiyle gittiğimiz La Tagliatella oldukça sevimli, dekorasyonuyla 80’li yılları anımsatan bir İtalyan restoranı. Şehirde 4 farklı şubesi olduğunu sonradan öğrendik. Gran Via 55 numaradaki en popüler olanıymış.
Şehirdeki en favori adresim ise hem sabah kahvesi hem beş çayı için gittiğimiz El Tilo oldu. C/Arenal n. 1’deki bu sevimli kafenin hem dekorasyonu hem de lezzetli kekleri, tartları kalbimi çaldı diyebilirim. Az masası olduğu için biraz sıra beklemeniz gerekiyor ancak fırından yeni çıkmış tart, kek ya da kurabiyeler için değer.
Nehir kenarındaki Happy River’a akşamüzeri üşüyüp biraz ısınmak için gitmiştik. Şahane bir barı ve dekorasyonu var. Cam kenarı masalardan birini tercih etmenizi öneririm. Bu yöreye özgü ballı kızarmış patlıcan (ön yargılı olmayın, çok lezzetli!) humus, salata ve patates sipariş verdik. Hepsi de oldukça lezzetliydi.
Kaldığımız otelden de restoran önerisi istedik. Extanobe, Nerua, Yandiola ve Zortziko bize verdikleri listedeki ilk dört iyi restorandı.
Bilbao’da Alışveriş
Şehrin en hareketli alışveriş caddesi Gran Via. Lüks ve zincir mağazaların hemen hepsinin bir şubesini burada bulmak mümkün. İspanya’nın ünlü alışveriş mağazası El Corte Ingles’in de bu cadde üzerinde bir şubesi var. Eve götürmek için sos ve yiyecek alışverişi yapacaksanız, bu mağazanın içinde bulunan süpermarket kısmını gezmenizi öneririm. Benim her şehirde uğramadan dönmediğim, hediyelik ıvır zıvır, kırtasiye ve oğluma minik sürprizler bulduğum Tiger’ın da bu caddede bir şubesi var.
Malmö Gallery koleksiyonunu çok beğendik, resim ve heykellerin hepsi birbirinden ilgi çekici, yaratıcı ve renkliydi. Eğer sanatla ilgileniyorsanız, bir şey almasanız bile bu küçük galeriye gitmenizi öneririm. Dükkan kısmında ise kırtasiyeden mutfak ürünlerine, tasarım objelerden oyuncağa kadar pek çok ürün bulabilirsiniz, tabii hepsi farklı tasarımcılara ait.
Juegos y Jugetes (m. Diaz de haro 24 – 48013) çocuklar için güzel oyuncaklar ve dekorasyon ürünleri satan sevimli bir mağaza.
Bilbao Alışveriş Merkezi’nde de giyim ve kozmetik mağazalarını bulabilirsiniz. İspanyol tasarımcıların da dükkanları var.
Turizm Büro’sundan üzerinde HemenGo Shopping -Local is better haritalardan birini almanızı öneririm. Bu haritada şehirdeki yerel tasarımcıların dükkanlarını ve aynı zamanda şehrin önemli bina, müze ve mimari harikalarını da göreceksiniz.
Bilbao’da Nerede Kalınır?
Biz hem şehir merkezine yürüme mesafesinde olduğu için hem de içinde Michelin yıldızlı güzel bir restoranı olmasından ötürü Hotel Melia Bilbao’yu tercih ettik. Miro Hotel ve Carlton Hotel de listemdeki diğer iki oteldi.
SAN SEBASTIAN
Kuzey İspanya’nın Bask bölgesi lezzetli yemeyi sevenlerin favori rotalarından. Bu bölgenin en güzel şehirlerinden biri olan San Sebastian ise Michelin yıldızlı restoranları ile ün salmış durumda. Şehir 1014 yılında St. Sebastian Manastırı’nın çevresinde kurulmuş ve bugün itibarıyla nüfusu 180 bin kişi. Biz de şu meşhur San Sebastian usulü cheesecake’ten yemeğe Bilbao’dan otobüsle bu gurme şehre gitmeye karar verdik. Otobüs Bilbao terminalinden kalkıyor ve yolculuk 1,5 saat sürüyor. Günün hemen hemen her saati otobüs var. Bilet kişi başı 12 Euro.
Görülmesi Gereken Yerler
San Sebastian’a varır varmaz otobüs durağından çıkınca sağda turizm bürosunu görüyorsunuz. Buradan şehrin ücretsiz haritasını alabilirsiniz. Hemen karşınızda büyük köprüyü göreceksiniz. Suyun kenarından yürüyüp ikinci köprüden (Zurriola) sola dönerseniz eski şehrin merkezine ulaşırsınız. Balık pazarı, tarihi kilise ve Constitucion Meydanı eski şehirde görülmesi gereken önemli yerlerden sadece birkaçı.
Calle Mayor, Alameda del Boulevard, Avenida de la Libertade, Calle Hemani, Calle Elkano ve Calle Guetaria şehrin en güzel ve kalabalık caddeleri.
Miramar Sarayı, Şimdiki adıyla Maria Cristina Oteli, Victoria Eugenia Tiyatrosu şehrin gösterişli yapılarından.
Şehri çevreleyen iki adet tepe var, Monte Igueldo ve Monte Urgull. Bu tepelere akşamüzeri çıkıp şehrin eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. Monte Urgull’a ulaşmak için parkın içinden geçerek yaklaşık 30-35 dakika kadar merdiven çıkmanız gerektiğini söylemeliyim.
Atlas Okyanusu kıyısındaki San Sebastian’ın turkuaz renkli denizi ve altın renkli kumuyla meşhur plajı La Concha. Eski şehrin sağ tarafında, La Concha’nın hemen yanında sörfçülerin daha çok tercih ettiği La Zurriola Plajı (Koyu) yer alıyor. Ondarreta Plajı ise bizim gibi çocuklu ailelerin tercih ettiği bir plaj.
Paseo Nuevo, yani yeni sahil yolu da hem yürüyüş hem de gün batımını izlemek için harika bir seçenek.
Eski şehirde 16.yy’da yapılmış olan San Telmo Müzesi de görülmeye değer müzelerden. Birçok Bask ressamın eserlerini inceleyebilirsiniz.
San Sebastian’da Nerede Yenir?
Dünyada kişi başına düşen en fazla Michelin yıldızlı restoranın olduğu şehir San Sebastian. Paris’ten sonra en çok 3 Michelin yıldızlı restoran da bu şehirde bulunuyor. Pintxos (pinços) bölgenin tapası yani meze restoranı. İspanyolların tapas’larına benzese de daha çok deniz mahsulü ağırlıklı ve ince dilim ekmek üzerinde ya da bir şişe takılı olarak geliyor. Genelde Pintxos’larda insanlar barda ya da ayakta, taburede yemek yiyorlar. Şehirdeki iyi pinços barlar aynı cadde üzerinde toplanmış. Bizim beğendiklerimiz A fuego Negro, Bar La Vina, Bar Nestor, Ganbara ve Gandarias oldu. Bar La Vina aynı zamanda meşhur yanık cheesecake’iyle (San Sebastian Cheesecake) de ünlü. Yumurtalı toplar, kızarmış kalamar, gernika (kızarmış küçük yeşil biber), patatas bravas (sotelenmiş patates), yengeç kebap, et ya da balıkla doldurulmuş kırmızı biber, salam, balık ya da etle yapılmış kroket, balık püresi topları, doldurulmuş midye, morina balığı, ton ve dil balığı en çok tercih edilen ve en lezzetli pinçosların başında geliyor.
Elif özer der ki
Merhaba
Notlarınız için teşekkürler. Biz de 29 ekim tatilinde Bilbaoya ve San Sebastiana gitmek istiyoruz. Sizce Bilbaoda kaç gün kalmak gerekir. Sevgiler
Özge Lokmanhekim der ki
Bence bu nereleri gezmek istediğinize göre değişir ancak 3-4 gün yeterli olacaktır.
Derya der ki
Merhaba biz Kasımda gidiyoruz. Bize Türkçe veya İngilizce konuşan lokal rehber önerebilir misiniz?
Berna B. der ki
Merhaba yazinizi ilgiyle okudum bize e de cok faydali olacagini dusunuyorum hava sartlari goz onune alindiginda sizce bu ay gitmek dogru bir secim olabilir mi
Tesekkurler