Anne olduğum ve oğlumu kucağıma aldığım andan itibaren eş, dost akraba herkes annelikle ilgili uzman kesildi, bir şeyler söyledi. Ben derdimi ya da sıkıntım veyahut yaşadığım bir olayı anlatmak istediğimde beni gerçekten dinlemek yerine, “Evet, öyledir de bak bir de böyle oluyor” diyerek beni anlamaya çalışmak ve destek olmak yerine kendi tecrübelerini ya da başından benzer olaylar geçmiş kişilerin daha kötü örneklerini vermekle yetindiler. O zaman dedim ki; “Yahu anneler bile annelerin halinden anlamıyorsa, kim anlayacak peki?” İşte ben böyle düşünürken sosyal medyanın gücü sağ olsun harika annelerle tanıştım, üstelik bu kadınlar sadece anne değiller, anneliğin kitabını da yazmış durumdalar! Bu kitapları okuyan annelerin kendilerini yalnız hissedeceğini hiç sanmam. Kimi bölümlerini gülerek, kimi bölümlerini ise gözlerim dolu dolu okudum ben. Her annenin hikayesi farklı, ama ortada tek bir gerçek var, yalnız değiliz. Bana yalnız olmadığımı hissettiren bu kadınlara da teşekkürü bir borç bilirim.
Başlarım Şimdi Anneliğe!
Şermin Çarkacı, edebiyatçı, reklamcı ve 3 çocuk annesi olma vasıflarının yanına bir de yazarlık eklemiş. “Başlarım Şimdi Anneliğe” isimli kitabı sanki sizinle bir dostunuz konuşuyormuş gibi oldukça samimi bir dille yazılmış. Kitabında, ikizleri Tuna ve Mete ile kızı Name’yle birlikte öğrendiklerini, sütü gelmeyince yaşadıklarını, ek gıda sürecinin zorluklarını, doğum sonrası kilolarıyla kendini nasıl hissettiğini çok güzel anlatmış. Soruyorum size, kaçınız Google’a “Süt yapan yiyecekler” yazarak arama yaptınız, ya da günde en az bir kez bebek bezinin çok mucizevi bir icat olduğunu düşündünüz? Eğer; “Bu cümleler beni anlatıyor” diyorsanız, bu kitapta kendinizden çok şey bulacaksınız. Zaten Çarkacı da; “Yeni anne olduğunuzda insanlar hep size bir şey söylüyor, sürekli eleştiri alıyorsunuz vs. Ben istedim ki, yeni annenin omzunda bir el konsun, ‘geçecek be, çok da takılma, üzme kendini’ diye şöyle bir dokunsun.” diyerek bu kitabı yazma amacını anlatıyor. Kitabı okuduğumda benim oğlum büyümüştü, o nedenle yaşadıklarımı hatırlayıp ağlanacak halime çok güldüğümü, şimdiki aklım olsa neleri değiştireceğimi de düşündüm elbette.
Not: Çarkacı facebook sayfasında “Oyuncu Anne” adıyla çocuklarıyla evde yaptığı her biri yaratıcılık harikası aktiviteleri paylaşıyor. Çocuklarla yapılabilecek aktivitelerle ilgili yeni kitabı da yolda!
Annelik Her Zaman Toz Pembe Değil
2 erkek çocuk annesi blog yazarı Elif Doğan çocuklarına kendi bakmak isteyince profesyonel çalışma hayatına ara vermiş. Bir süre sonra “Bugün kendim için ne yaptım?” sorusuna “Hiçbir şey” dememek için blog yazmaya başlamış. Annelik macerasını inişleri ve çıkışlarıyla samimi olarak paylaştığı blogcuanne.com dışında bir de kitap yazdı Doğan; “Annelik Her Zaman Toz Pembe Değil”. Eğer bu kitapta bebeğinizin uyku sorununa çözüm ya da yemek problemine iştah açıcı öneriler arıyorsanız, bulamazsınız. Bu kitap aslında sizinle aynı yollardan geçmiş bir annenin ağzından anneliği anlatıyor ve size “Yalnız değilim” dedirtiyor. Kitabı diğer annelik kitaplarından ayıran en büyük özelliği kitabın başında yer alan “Hiçbir anne istemediği bir çizgi filmi defalarca seyretmeye zorlanamaz” gibi size güldüren maddeler içeren Anne Hakları Evrensel Bildirgesi ile her bir bölümde karşınıza çıkan annelik özlü sözleri. Favorim; “Makyaj çantasından Lego parçası çıkan, tırnaklarının arasında oyun hamuru olan kişiye anne denir”.
670 gram ile hayata tutunmak
Ben erken doğmuşum, oğlum da öyle. Bizimkisi dünyaya karşı bir ilgi, merak, heyecandan anne karnında duramama herhalde. İnci Candemir’in de oğlu Can erken doğuyor, üstelik 4 ay erken. Amerika’ya tatile gittikleri sırada hiç beklenmedik bir zamanda doğum yapıp 5 günlük tatil yerine tam 135 gün kalmışlar. Oğluna %40 yaşama şansı verdikleri kuvöz başında geçen bu sürede ve sonrasında yaşadığı korkuları, suçluluk duygusunu, üzüntüsünü ve prematüre annesi olarak yaptıklarını, öğrendiklerini “670 Gram ile Hayata Tutunmak” isimli kitabında toplamış Candemir. Oğlu Can şimdi oldukça sağlıklı bir çocuk ve yaşıtlarıyla aynı gelişim seviyesinde. “Mucize eseri her şey yolunda gidince bunu bir hayat dersi olarak başka insanlara da ulaştırmam gerek diye düşündüm ve kitap yazmaya karar verdim” diye anlatıyor hikayesini. Başka prematüre anne ve babalara da umut olmak, yol göstermek istemişler. Elbette kitapta oldukça çok gözyaşı var, ancak mutlu son garanti!
Sofralar Diyabetle de Güzel
“Sofralar Diyabetle de Güzel” isimli yemek kitabının yazarı iki çocuk annesi Ece Büyükyurt Memecan “Bir sabah uyandık ve diyabetle tanıştık” diye başlıyor hikayesini anlatmaya. Sürekli kilo veren, su içmek isteyen ve hep yorgun olan büyük oğluyla ilgili bir şeylerin ters gittiğini seziyormuş. Yapılan tahliller, kan şekeri değerlerine bakılması sonucunda Tip1 diyabetli olduğunu öğreniyor oğlunun. “Kan şekeri düzeyi yüksekmiş, pankreas insülin üretemiyormuş, vücuda besinlerle aldığımız şekeri parçalayamıyormuş. Dolayısıyla her gün günde dört kez parmak ucunu delerek kan şekerini ölçecek ve yiyeceği yemeklere göre de yine dört kez insülini iğne ile deri altına verecekmişiz.” diyor ve ekliyor “Bende film koptu o anda”. Ancak hiç de öyle olmamış. “Bu çocuk ne yiyecek de büyüyecek?” diye düşünmüş, çok araştırmış, diyetisyenlere danışmış ve aynı süreci yaşayan başka annelere faydalı olmak üzere de bir yemek kitabı yazmış. Kitapta hem hikayesini ve yaptıklarını hem de diyabetli olsanız bile karbonhidrat hesabı yaparak lezzetli yemekler yenebileceğini gösteren tariflerini paylaşıyor.
Not: Bu yazı 4 Nisan 2015 tarihli Milliyet Cumartesi ekinde yayınlanmıştır.
Bir cevap yazın