EBRU AKKAŞ KUSEYRİ İLE AFRİKA’DAKİ KAPLANI KONUŞTUK
Turuncu Teyze ve Ağaç Alfabesi kitaplarıyla ile tanıdığımız çocuk kitapları yazarı ve editörü Ebru Akkaş Kuseyri ile Okutopya’da bir araya geldik ve hem yeni çıkan çocuk kitabı Afrika’da Kaplan Yoktur hem de çocuk edebiyatı hakkında sohbet ettik.
Afrika’da Kaplan Yoktur kitabının kahramanı Tigris nasıl doğdu? Böyle bir kitap yazma fikri nereden çıktı?
Aslında kaplanların gerçekten Afrika’da yaşamaması gerçeğinden doğdu bu fikir. Büyük kedilerin hepsinin bir yerde yaşadığını düşünmek gibi bir yanılgıya kapılıyor insanlar. Kaplanları çok severim, kaplanlı kitapları da. Kitabın çıkış noktalarından biri kaplanların doğal yaşam alanlarının Asya olduğunu vurgulamaksa diğeri de bu zalim, kötü klişesiyle kişileştirilen bu muhteşem canlıların gerçekte mazlum olduklarıydı. Kaplanlar, nesli tükenmekte olan hayvanlar arasında ve maalesef tutsak olanların sayısı doğadakilerden fazla. Soruna dönecek olursak elbette bu fikirlerin yazıya dökülmesi bu kadar kolay olmadı. Kitap bir kaplanın yuvasından ayrılmak zorunda kalması üzerine kurulacaktı. Başlığı belliydi. Tigris’in dişi ve yavru bir kaplan olmasını istedim. İsim konusuna gelince hem türün adı hem de Dicle Nehri’nin Latince ismi Tigris olduğu için Tigris’iseçtim. Tigris, Anadolu’dan doğdu aslında…
Çocukların kitap okuma sevgisi ve motivasyonu kazanması için neler öneriyorsun?
Çocuklara değil ama yetişkinlere naçizane rol model olmalarını öneririm. “Evladım kitap oku” demektense çocuklarla birlikteyken illa kitap da değil ellerine ne geçerse gazete, dergi, magazin, katalog, kullanım kılavuzlarını okumaları olabilir. Çocukların okuma yazma bilmedikleri dönemlerde on beş yirmi dakikalarını birlikte kitap okumaya ayırırlarsa; okuma yazma öğrenme sürecindeyse “nasılsa okuma yazma öğrendi, artık bana ihtiyacı yok” demeden onlara bir süre daha eşlik ederlerse okur olma yolunda onları desteklerler. Son zamanlarda e-kitapların yaygınlaştığını gerçeğini unutmadan çocukların bir nesne olarak da kitabı görmeleri, dokunmaları, ağızlarına sokmaları hatta yırtmaları da teşvik edilebilir.
Çocuk kitabı yazma hikayen nasıl başladı? Editörlükten bu alana nasıl geçiş yaptın?
Aslında her şey Sevin Okyay’ın bana cebren bir yazı yazdırmasıyla başladı. Kitap eklerinde, farklı mecralarda çocuk kitabıyla ilgili yazılarım çıkıyordu ama bir kitap yazmayı aklımdan geçirmiyordum. Sahadaki önemli insanlarla çalışınca onlar beni yazmam konusunda cesaretlendirdiler. Sevdiğim birçok çocuk kitabının yazarı olan, bazı kitaplarının da editörlüğünü yaptığım Muharrem Buhara bir gün “Benden daha fazla kitap isteme, kendin yazmaya başla” dedi. Ben de bunu görev edindim ve söylediği tarihte metni bitirdim. Turuncu Teyze böyle yayımlandı. Çocuk edebiyatını ve onun renkli dünyasını seviyorum. Aslında işin mutfağında olmayı daha çok tercih ediyorum. Tam zamanlı çocuk kitapları editörüyüm. Henüz taze bir yazarım diyelim…
Türk çocuk edebiyatının günümüzdeki durumu, gelişimi ve geleceği hakkında ne düşünüyorsun?
Türk çocuk edebiyatı geleneğinin olmadığını, bizim sözlü anlatılarımızın ağırlıkta olduğunu söyleyen bir kesim var. Cumhuriyet öncesinden beri memleketimizde çoğunlukla çeviri olmak üzere çocuk kitapları üretimi yapılıyor. Ancak bunların kime ulaştığı veya kimlerin çaba gösterip bu yayınlara ulaştığıyla ilgili bir sıkıntı halen var. Biz tüm piyasayı İstanbul özelinde değerlendirmek gibi bir hataya düşüyoruz. Anadolu’da bugün bile üretilen kitaplara erişemeyenler var. Bu hem coğrafi hem de ekonomik gerekçelerle olabiliyor. Türkiye nüfusunun yirmi milyonunu çocuklar ve gençler oluşturuyor. Bu da demografik olarak çok büyük bir pazar demek. Çocuk edebiyatımız ve bu alandaki üretim bir sektör oluşturabilecek ölçekte gün geçtikçe büyüyor. Nitelikli olduğu kadar niteliksiz yayımlar da piyasada kendine yer buluyor. Çeviri kitapların tüm yayınlar içindeki oranı oldukça yüksek. Türk çocuk edebiyatının geleceği, yerli üretime ağırlık vermekten geçiyor.
Bir cevap yazın