Londra Yeme & İçme Rehberi
İngiliz mutfağı dendiğinde aklınıza balık ve patates kızartması ile sütle içtikleri beş çayından başka bir şey gelmiyorsa yeni tatlar denemenizin zamanı gelmiş demektir. Londra öyle bir şehir ki her gün bambaşka bir yerinde yeni bir restoran ya da cafe açılıyor. Bu nedenle, her gittiğimde yeni yerler keşfetme ve yeni şeflerin mutfağını tatma fırsatı buluyorum. Londra’nın kimi artık bir klasik haline gelmiş kimi ise şehrin yenilerinden olan pek çok restoranını deneme fırsatı buldum. Bu restoranlardan büyük bir kısmına da çocukla gittiğimizi söylemeliyim.
Restoranlarda, özellikle akşam yemeği ve beş çayı saatleri için mutlaka rezervasyon gerekiyor. Eğer beş çayını otelde ya da klasik beş çayı servisi sunan restoranlarda içmek isterseniz bu durumda birkaç hafta (bazı restoranlar ve oteller için ise birkaç ay!!!) önceden rezervasyon yapmanız gerektiğini söylemeliyim. Ben tüm rezervasyonlarımı Open Table üzerinden yapıyorum. Böylece takip etmesi de gerektiğinde değişiklik yapması ya da iptal etmesi de çok kolay oluyor.
Restoranların büyük çoğunluğunda çocuklar için içecek, başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan uygun fiyatlı çocuk menüsü bulunuyor. Çocuklara boyama sayfaları, boya kalemleri getiriyorlar. Mama sandalyesi tüm restoranlarda ve otellerde var. Pek çok kafenin ve restoranın tuvaletinde alt değiştirme ünitesi de mevcut.
Restoranların neredeyse hepsinde ücretsiz wi-fi bulunuyor ancak mail adresinizi girmeniz gerekiyor. Bu şekilde mail listesine dahil oluyorsunuz ve size bülten gönderiyorlar.
Tüm restoranlarda kredi kartı ile ödeme yapabiliyorsunuz. Bahşiş (tip) oranı ise %12,50 ve bu miktar genelde fiyata dahil ediliyor.
Londra’da Nerede Ne Yenir?
Kahvaltı ve Brunch Adresleri
Daylesford Organic: Sabah kahvaltısı ya da bir kahve molası için çok güzel bir yer. Çiftlikte yetişen organik ürünlerin servis edildiği bu cafenin dekorasyonu da yemekler kadar güzel. Yemekler basit, ancak malzemesi lezzetli. 208-210 Westbourne Grove.
Claridge’s: Londra’nın en lüks otellerinden biri olduğu için çay saati ücretlerinin de aynı oranda yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu otelin şık kahvaltı salonunda sabah kahvenizi ya da çayınızı yudumlamak ve yanında ufak tefek bir şeyler atıştırmak için engel değil. Yeşil ve krem renginin hakim olduğu salonda haftasonları hariç dışardan gelen ziyaretçiler de kahvaltı edebiliyor. Somonlu yumurtası, çikolata soslu ve yaban mersinli pankekleri ile dilediğiniz çay ya da kahveyi sipariş ederek kendinize geçmişten gelen bir ziyafet çekebilirsiniz. Çayınızı yudumlarken hangi kraliyet ailesi mensubu ya da ünlü ile karşılaşacağınızı da tahmin etmeye çalışabilirsiniz elbette.
OttoLenghi: Burası açık ara Londra’nın en iyi pastanelerinden biri diyebilirim. Sabah saatlerinde özellikle haftasonu önünde kuyruklar oluyor. Kapısından geçerken buram buram fırından taze çıkmış kek, kruvasan, ekmek kokusu geliyor burnunuza ve aç olmasanız bile canınız çekiyor. Kahvaltı için gidecekseniz erken gitmekte ve sıra bekleyeceğinizi hesaba katmakta fayda var. Yerel ve mevsiminde sebze/meyve tükettiklerinin de altını çizmek istiyorum.
Granger & Co: 175 Westbourne Grove’da yer alan bu küçük kafenin önünde günün her saati uzun bir kuyruk var. Ancak organik kahvaltı çeşitleri ve salataları beklemeye değer. Eğer sıkışık oturma düzeni ile ilgili bir sıkıntınız yoksa çocukla da rahat edebilirsiniz. Tek kişi ya da bir arkadaşınızla gidecekseniz ve kapıda uzun bir kuyruk, sizin de aceleniz varsa, barda oturmayı teklif edin.
Öğle ve Akşam Yemeği Adresleri
The Wolseley: Öğle ya da akşam yemeği için Londra’da hep ilk tercihlerim arasında bir klasik olan Wolseley var. Eskiden bir araba galerisi daha sonra da banka olarak hizmet vermiş bu bina şimdi siyah, beyaz ve mermerin harika uyumuyla gün boyu farklı sektörlerde çalışan takım elbiseli ve şık giyimli insanları ağırlıyor. Rezervasyonsuz yer bulmak oldukça zor ancak eğer vaktiniz kısıtlıysa masa beklemek yerine Picadilly’e bakan bar kısmında da oturabilirsiniz. Menüsünde lezzetli et yemeklerinden hamburgere, yumurtalı tosttan Viyana şinitzeline kadar pek çok alternatif mevcut.
The Delaunay: Conde Nast Traveller’ın 2012 Tasarım Ödülleri’ni okurken gözüme çarpmıştı. Picadilly’deki Wolseley’in hem öğle yemeklerini hem de çay saatlerini severim. The Delaunay’ın da arkasında aynı ekip var. Mekanın Art Deco tarzı dekorasyonu da benden artı bir puan aldı. Menüsü ağırlıklı Orta Avrupa mutfağı sunuyor. Akşam yemeği için rezervasyon şart!
Scott’s: Ambiyansı, sunumu ve yemeği çok güzel bir restoran. Deniz ürünleri de seviyorsanız doğru adrestesiniz. (Adres: 20 Mount Street.)
Bocca Di Lupo: Sevimli bir İtalyan restoranı. Ben masada oturmak yerine, kapının girişinde sağda kalan bar üzerine oturup hem etrafı izlemeyi hem de yemek yemeyi tercih ediyorum. Farklı farklı başlangıçlar sipariş verip ana yemeği es geçebilirsiniz. Elbette rezervasyon gerekli. (Adres: 12 Archer Street)
Barbecoa: Jamie Oliver ve Adam Perry Lang’in birlikte açtığı et restoranı. Sade bir dekorasyona sahip. St Paul’daki restoran şehir merkezine biraz uzak. Farklı usullerde pişmiş etleri tadabileceğiniz bu restoranda sağlam bir şarap menüsü de var. Etlerin yanında ufak yemekler ve patates çeşitleri servis ediliyor. Alt katta küçük bir bar, üst katta ise büyük bir bar ve kilise manzarası var. (Adres: 20 New Change Passage). Jamie Oliver geçtiğimiz Nisan ayında Picadilly’de de Barbecoa’nın bir şubesini açtı. Et restoranı olarak hizmet veren büyük ve ferah bir restoran ancak akşam saatlerinde ışıklandırmadan dolayı bana biraz kasvetli geldi. Picadilly şubesinde beş çayı servisi de var.
Ponti’s: Eğer Oxford’a yakın, ucuz, wi-fi olan, lezzetli bir İtalyancı arıyorsanız, öğlen saatlerinde Ponti’s’e gidin derim.
Electric Brasserie: Eğer Cumartesi günü Portobello Market’a gitmek üzere Nothing Hill’e ayak bastıysanız, öğle yemeğini burada yemelisiniz. Hamburgerini tavsiye ederim. Dilerseniz yanında sineması da var. (Adres: 191 Portobello Road.)
Pizza East: Doğu Londra’yı keşfe çıktığımızda öğlen yemeğini burada yedik. Mekan çok büyük ve ferah, kocaman masalarda oturuyorsunuz. Kareli örtüler, ahşap masalar… Biraz bistro biraz restoran karışımı. Fiyatlar makul, servis süper. Öğle yemeği için öneririm. (Adres: 56 Shoreditch High Str.)
Sketch Lecture Room&Library: Londra’nın ünlü şefi Mourad Mazouz ile Paris’in 3 Michelin yıldızlı şeflerinden Pierre Gagnaire’in işbirliği. Regent ve Bond Caddeleri arasında yer alan Sketch hem dekorasyonu hem menüsü ile ilgili çekici. Kendinizi ufak bir sarayın içinde hissedebilirsiniz. Restoranın 1 Michelin yıldızı da var. Michelin yıldızlı diye fiyatları uçuk sanmayın.
Gaucho Picadilliy: Londra’da en güzel et restoranlarından biri Gaucho. Bu bir zincir ama en güzel ve mekan olarak da dekorasyonu en havalı olanı Picadilly’deki (25 Swallow Str). Garsonun etleri tahta üzerinde getirip tek tek tanıttığı cinsten bir et restoranı. Haftasonları canlı müzik de var.
Zafferano: Londra’nın iyi İtalyan restoranlarından biri. Makarnaları ve balıkları bence pizzasından daha lezzetli. Şarap soslu levrek ile ördekli lazanyası en popüler yemeklerin başında geliyor. Rezervasyon şart! (Adres: 15 Lawndes Str.)
Deliciously Ella: Londra’da sevdiğim cafelerden biri. Burası blogunu ilgiyle takip ettiğim ve yemek kitabı yazarı Ella Mils (Deliciously Ella) ile eşinin açtığı cafe. Bu cafede tüm yemekler sağlıklı. Gluten, rafine şeker, et ve süt ürünleri kullanmadan yemek yapıyorlar. Baklagiller, sebzeler ve salatalar başrolde. Bunun dışında smoothiler, kahvaltı için granola ve muffin çeşitleri ve çiğ kakao, badem veya hindistan cevizi unuyla yapılmış havuçlu kekler, kurabiyeler ve browniler de var. Menüsü sürekli değişiyor, mevsimine göre lezzetler hazırlamaya özen gösteriyorlar, bu sebeple her gittiğinizde farklı şeyler deneyebiliyorsunuz. Farklı yemeklerden seçerek yapabileceğiniz bir tabağın fiyatı yaklaşık 10 Pound. Tatlılar da 3-4 Pound’tan başlıyor. Rezervasyon almayan kafenin kapısında öğle saatlerinde uzun kuyruklar olduğunu söylemeliyim. Çocukla da çok rahat gidebileceğiniz bir yer burası. Mama sandalyeleri bulunuyor. (Adres: 21 Seymour Place, London, W1H 5BH)
Rossopomodoro: Oxford Caddesi üzerinde sevdiğim bir mağaza olan John Lewis’in içerisinde yer alan Rossopomodoro adından da anlaşılacağı üzere bir İtalyan restoranı. Alışveriş arasında biraz dinlenmek ve açlığınızı gidermek için ideal. Çocukla da çok rahat edebileceğiniz bu restoranın menüsünde ağırlıklı olarak salatalar, pizza ve makarna var.
Muriel’s Kitchen: South Kensington, Richmond ve Soho’da şubesi olan bir kafe. Biz South Kensington’dakini tercih ettik. Milli Tarih Müzesi ve Bilim Müzesi’e giderseniz ögle yemeğine yürüme mesafesi olan bu kafeye gelebilirsiniz. Kahvaltı, öğle ve akşam yemeği servisleri var. Domates çorbası, lazanyası, kinoalı hamburgeri, unsuz kekleri ile hem çocuklar, hem sağlıklı beslenmek isteyenler hem de et/balık yerine sebze alternatifi arayanlar için pek çok seçenek sunuyor. Çocukla rahat edebileceğiniz kafelerden bir tanesi.
Aubaine: Şehrin en keyifli kafelerinden biri. 37 Kensington High Street üzerindekini tercih ettik. Dekorasyonu, ortamı ve farklı menüsü ile beğenimizi kazandığını söyleyebilirim. Superfood salatası oldukça başarılı. Kahvaltı, öğle ve akşam yemeği hizmeti veriyor. Çay ve kahve molası için de uğrayabilirsiniz.
The Ivy Market Grill: Farklı yerlerde şubesi olan bu restoran deniz ürünleriyle ve farklı meze/başlangıç tabaklarıyla meşhur. Güzel bir atmosferde keyifli bir akşam yemeği için tercih edebilirsiniz. Akşam yemeğine çocukla gitmenizi önermem. Kızarmış kabak dilimleri, soslu midye, fırınlanmış patlıcan, bademli börülce bizim menüde beğendiklerimiz arasında yer alıyor. (La Henrietta Street, 1 a)
Wildwood: Eğer iyi pişmiş et yemek istiyorsanız bu çocuk dostu restoranı tercih edebilirsiniz. Çocuklar için ayrı bir menüsü olan restoranda çocuklara boyama kitabı, çıkartmalar ve boya kalemleri de hediye ediyorlar. Restoran sade bir dekorasyona sahip ve oldukça ferah. Pusetle de rahatça gidebilirsiniz. Izgara antrikotu, salatası ve Foccacia ekmeğini lezzetli bulduk. Eğer et yemek istemiyorsanız pizza ve makarna çeşitleri de menüde yer alıyor. Çocuk menüsünde pizza, makarna, tavuk ile tatlı ve içecek tercihi yapabiliyorsunuz. (Gloucester Road, 154-156)
Bill’s Restaurant: Westfield Alışveriş Merkezi’nin açık alanındaki şubesini denedik. Ortam oldukça sıcak. Ferforje ve demirden yapılmış raflar, ahşap masalar ve rengarenk farklı modellerde eski sandalyeler, masaları aydınlatan şamdanlar ve mumlar restorana bambaşka bir hava vermiş. Çocuk menüsü ve mama sandalyesi de mevcut. Domates çorbası, parmak balık, ızgara sebze tabağı ve makarna çocukların yiyebilecekleri yemekler. Glutensiz yemekler ve tatlılar da menüde yer alıyor.
Coppa: Şehrin ünlü Tower Bridge /Kale Köprüsü’nün ayağında harika bir manzaraya sahip bu kafede hava güzelse mutlaka dışarda oturun ve köprüyü arkanıza alıp bol bol fotoğraf çekin. Ailece rahatlıkla gidebileceğiniz ferah ve pusetle de giriş yapabileceğiniz bir yer. Çocuk menüsü ve mama sandalyesi de bulunuyor. Hamburger, pizza, humus, ızgara kuşkonmaz, soslu kalamar, kabak kızartma menüsünde bizim beğendiklerimiz arasında. Çocuklar için de farklı seçenekler bulabilirsiniz. Buradan çıkıp Londra Kalesi’ni ziyaret edebilir ya da nehirde tekne gezisine katılabilirsiniz.
Pizza Express: Şehrin pek çok farklı yerinde şubesi olan pizzacı. Ailece rahatlıkla gidebilirsiniz. Menüden pizza seçebileceğiniz gibi kendi pizzanızı kendiniz de yaratabiliyorsunuz. İnce ve kalın hamurlu pizza seçenekleri var. Çocuk menüsü, mama sandalyesi ve tuvalette alt değiştirme ünitesi de var. Çocuklara aktivite sayfası, boyama kalemi ve bir de aşçı şapkası hediye ediyorlar. Biz South Kensington’daki şubeyi tercih ettik, oldukça memnun kaldığımızı söylemeliyim. Hem metroya hem de Milli Tarih Müzesi ile Bilim Müzesi’ne yürüme mesafesinde.
Polpo: Şehrin kalbinde harika bir tapasçı. Öğle ve iş çıkışı saatlerinde tıklım tıklım dolu olduğundan rezervasyon gerekli. Çok dar bir mekan ve masalar arasında hareket etmek pek kolay değil bu sebeple çocukla pek rahat olmayabilir. Birkaç tane başlangıç söyleyip paylaşabilirsiniz.
Zelman Meats: Şehirde sevdiğim et restoranlarından biri. Ortamı da çok keyifli. Özellikle akşam yemeği için öneriyorum burayı. Buraya da çocukla gitmek isterseniz erken saatte gitmenizi öneririm akşam hem loş hem de çocuk için biraz gürültülü olabilir. Etleri oldukça lezzetli, etin yanında söyleyebileceğiniz yan yemekler de pek çok seçenek sunuyorlar.
Beach Blanket Babylon: Ledbury Road No: 45. Girer girmez sizi ortada kocaman bir bar karşılıyor. Küçücük mermer masalar, aslan ayaklı, kadife kaplı sandalye ve koltuklar, büyük ve renkli çiçeklerle dolu vazolar. 4 büyük şömine. Gaudi’nin eserlerini andıran merdivenler… Dekorasyonu kadar menüsü de zevkli. Fiyatları biraz pahalı ama atmosferi çok güzel. Günün her saati yemek için ya da birşeyler içmek için gidebilirsiniz.
Beş çayı ve dondurmacı adresleri
Fortnum&Mason: Burası benim gözümde kocaman bir çaycı. Her çeşit çay, tereyağlı ve ballı kurabiyenin satıldığı bu dükkanda ayrıca ev için dekorasyon ürünleri de mevcut. Şeftalili, çilekli ve vanilyalı çayları benim favorim. 250 gr.’ı yaklaşık 5 Pound tutuyor. Burada 2 farklı çay salonu ve bir de dondurma bölümü bulunuyor. Alt kattaki restoranda öğle yemeği de servis ediliyor. Çay saati için rezervasyon şart. Nil yeşili rengi porselen fincanlarda çay içerken kendisi Alis Harikalar Diyarında kitabının içine düşmüş gibi hissedebilirsiniz.
Gelupo: Sanırım Londra’da yediğim en güzel dondurma bu dükkanda satılıyor. Zaten hem Time Out’tan hem de Olive Magazine’den “en iyi dondurmacı” ödülünü de kapmış Gelupo. Dondurma dışında sorbeleri de çok lezzetli. (Adres: 7 Archer Street – Bocca di Lupo’nun hemen karşısında.)
Brown’s Hotel: İngiliz Çay Komitesi tarafından “En iyi akşamüstü çay mekanı” ilan edilen, bol ödüllü çay odası sizi alıp eskilere götürüyor. Kahve ve bordo desenli koltukları, bembeyaz masa örtüleri ve gümüş servis takımlarıyla bir çay odasında olması gereken her şeyi sağlıyor. Çay odası için özel üretilen porselenlerde servis ediliyor yiyecekler. Earl grey çay yanında scones, mini kekler, sandviçler, meyve ve reçellerden oluşan çay kuleleri geliyor. Çaylar Brown’s’ın kendi imalatı. İngiltere’nin kırsal bölgesinde özel olarak yetiştiriliyor. Verdiğiniz paranın karşılığını alıyorsunuz ancak masaya çok fazla yiyecek geldiği için çay saatine gidecekseniz o gün öğle yemeğini es geçmenizi öneririm.
Claridge’s: Londra’nın en güzel otellerinden birinin beş çayı saati oldukça şaşalı. Gümüş demliklerde gelen ve özel üretim porselen fincanlarda servis edilen lezzetli çaylar, katlı stantlarda sunulan kekler, kurabiyeler, minik sandviçler ve pastalar… Kendinizi bu Art Deco çay salonunda geçmişe ışınlanmış gibi hissedebilirsiniz. Çay saati için özel günlerde aylar, normal zamanda ise haftalar öncesinden rezervasyon yapmanız gerekiyor.
The Wolseley: Wolseley’i sadece ögle ve akşam yemeği için değil, beş çayı için de tercih ediyorum. Bu restoran gün boyu farklı sektörlerde çalışan takım elbiseli ve şık giyimli insanları ağırlıyor. Çay saati Claridge’s, Brown’s ya da Fortnum&Mason kadar resmi değil, daha rahat ve sıcak bir ortam olduğunu söylemeliyim.
Bir cevap yazın