Her yıl Kasım ayında gerçekleşen iki milyon hayvanın Masai Mara’dan Mara Nehri’ni geçerek Serengeti’ye ulaştıkları büyük göçü izlemek için Kenya’ya gidiyorum.
6,5 saat süren uçak yolculuğundan sonra Nairobi’deki otele varır varmaz bir şeyler atıştırıp kapıda Toyota Land Cruiser marka safari aracımızın önünde beni bekleyen rehberim Peter Gathii Kamau ile tanışıyor, cam kenarı koltuklardan birine yerleşiyorum. Yola çıktıktan yaklaşık bir saat sonra kahve yetiştirmek üzere evlenerek Afrika’ya yerleşen Danimarkalı Karen Blixen’in şimdi müze olan evinde kısa bir mola veriyoruz.
Her ne kadar Oscar, Altın Küre, BAFTA gibi birçok ödüle sahip olan, Meryl Streep ve Robert Redford’un başrollerini paylaştığı Karen Blixen’in hayat hikayesini anlatan Benim Afrikam (Out of Africa) filmini izlemiş olsam da yol boyunca okumak için Blixen’in Otlakların Gölgeleri (Shadows on the Grass) ve Afrika’dan Mektuplar (Letters from Africa) isimli kitaplarıyla birlikte Benim Afrikam’ı da alıyorum müzenin küçücük dükkanından.
Müze ziyaretimizin sonrasında doğal hayatı ve hayvanların mevsimlik göçünü görebilmek için Kenya’nın güneyine, adını bu bölgede yaşayan yerel halk olan Masaililer’den alan Masai Mara’ya doğru yola koyuluyoruz. Yol boyunca küçük kasaba ve köylerden geçiyoruz. Kikuyu tabelasını görünce rehberimiz Peter buralı olduğunu söylüyor. Limuru, Maimahiu, Noluka, Moja, Niulele, Ekure, Siambii kasabalarını geçtikten sonra Narok’ta kısa bir yemek molası veriyoruz. İçecek bir şeyler almak için girdiğim dükkandaki Ekurele isimli tezgahtar beni “Jambo” diyerek selamlıyor. Peter bu kelimenin “Merhaba, selam” anlamına geldiğini söylüyor. Ben de “Jambo” diyerek selam veriyorum satıcıya.
Patlıcan ve elmalı çorba ve tropikal meyve tabağından oluşan öğle yemeğinden sonra toprak yolda ilerleyerek yaklaşık 5 saat sonra Masai Mara savanalarına varıyoruz. Kişi başı 60 Dolar ödeyerek ulusal parka giriş yapıyoruz. Peter eskiden Eylül ortasında Masai Mara’dan ülkenin hemen güneyinde, Tanzanya’nın 1951’de kurulan parkı Serengeti’ye doğru başlayan göçün küresel ısınmayla birlikte Kasım ayına yayıldığını söylüyor. Safari süresince Kenya’dan Tanzanya’ya akan 395 kilometrelik Mara Nehri üzerinde sürüler halindeki hayvanların geçiş noktalarından birine denk gelebilmek için dua ediyorum.
Masai Mara’da bizi ilk önce hamile annesiyle birlikte otlayan bir yavru zebra karşılıyor. Peter genç zebraların çizgilerinin daha açık kahverengi, olgun zebraların çizgilerinin ise daha koyu kahverengi olduğunu, erkeklerin ise siyaha çalan çizgilere sahip olduğunu söylüyor.
Hemen sonrasında karşımıza bir zürafa sürüsü çıkıyor. Peter’dan zürafaların günde en fazla iki saat ve ayakta uyuduklarını öğreniyorum. Zürafaları izlerken yavrularına yemek yedirebilmek için akasya ağaçlarının dallarını deviren iki fil gözümüze çarpıyor. Peter hayvanları gördüğümüzde ne kadar heyecanlandığımızı anlasa da “Yola devam etmeliyiz zira saat 18:00’den sonra parkta araç bulunması yasak, üstelik güvenli de değil” diyor.
Rehberimizi dinleyerek yola devam ediyoruz. Yavruları ile avlanmaya çıkmış yaban domuzlarını, topi, thomson geyiği, kudu, impala gibi farklı antilop türlerini, bir ceylanın leşinin yanında av partisi veren sırtlan ve çakalları görüyoruz. Rehberimiz tek tek antilopların çeşitlerini, boynuzlarının farklılıklarını, onları birbirlerinden nasıl ayıracağımızı anlatıyor.
Mara Nehri’ne paralel olarak ilerlediğimiz sırada göç eden yaban öküzlerini (wildebeest) görüyoruz. Çıkardıkları seslerden dolayı halk bu hayvanları “gunu” olarak çağırıyor. Yaban öküzlerini zebra sürüsü takip ediyor. Bu inanılmaz geçişi nefeslerimizi tutup izliyoruz. Rehberimiz araçtan inmemizin ve hayvanlara dokunmamızın yasak olduğunu söylüyor, hayvanlar zararsız olsa bile onları tedirgin edecek davranışlarda bulunmamamız gerektiğini anlatıyor. O anda nehirde bir timsah kafası beliriyor ve zebralar can havliyle tekrar karaya doğru koşmaya başlıyor. Hepimiz bir av mı göreceğiz acaba diye heyecanlanıyoruz. Peter bu noktadan artık bir süre geçiş olmayacağını, zebraların timsahtan dolayı tedirgin oldukları için yön değiştireceklerini ve geçiş için başka bir nokta bulacaklarını söylüyor.
Hava kararmaya başladığında, otele varmadan kocaman bir bufalo sürüsü önümüze çıkıyor. Bize dik dik bakmalarından rahatsız olup arabaya doğru gelen bufalo sürüsünün bize zarar verme ihtimali olup olmadığını soruyorum rehberimize. Peter gülümseyerek “Hayır” diyor, “Araçta olduğunuz sürece problem yok”.
Otele vardığımızda günün yorgunluğu çöküyor ve sabah erken kalkacağımız için yemek sonrası hemen yatmaya gidiyorum. Odama giderken bir güvenlik görevlisi bana eşlik ediyor. Hayvanlar zaman zaman ışığı görüp otelin bahçesine kadar gelebiliyor, ziyaretçileri korkutuyormuş. Lodge’daki odamın harika bir Masai Mara manzarası var. Böceklere karşı cibinlik kullanılan yatağa yatar yatmaz uykuya dalıyorum.
Bir cevap yazın