Pokut göz alabildiğine ladin ormanları ile kaplı. Büyülü bir yer burası. Burada yayla insanlar için özgürlük demek. İnsanlar özgürce yayılıyor yaylada toprağa, hayvanlar da diledikleri gibi dolanıyor, otluyor… Vartevor gelip çattığında ise gece yaylada seçilen bir evin ahırında tulum eşliğinde horon vurulur , türkü söylenirmiş. Eğer grup içinde birbirini beğenen genç kız- erkekler varda, “sevdalık” söylenirmiş.
Pokut Kaçkar dağlarının manzarası en geniş yaylalarından biri. Komşusu Sal Yaylası ile birlikte karşısına Tatar Dağları’nı almış, Palovit Yaylası, Amlakit Yaylası, Kaçkar zirvesi, Hazindağ Yaylası, Altıparmak, Kemerli… Pokut’un tepelerinden hepsi ayrı ayrı görünüyor sana.
Sabah kahvaltısında Firdevs Hanım’ın ev yapımı karayemiş reçeli işe pekmezinin tadına bakıyorum. Kahvaltı sofrasında yayla peyniri, elma reçeli, çökelek, tereyağ ve ovalı dedikleri otlu peynir var.
Kahvaltı sonrası Pokut’tan ayrılacağız. Oysa ben burada daha çok kalmak istiyordum. İlk durağımız yaklaşık yarım saat mesafedeki Sal Yaylası. Bugün bizim için off-road günü! Unimog’a biniyoruz ve sallana sallana 1saat gittikten sonra Şenyuva’ya varıyoruz. Burada çay molası verip aracımızla Machael’e doğru yola koyuluyoruz. Şenyuva, Rize, Çamlıhemşin, Ardeşen, Fındıklı ve Artvin rotasını takip ettikten sonra Hopa, Cankurtaran ve Borçka istikametine gidiyoruz.
Hopa girişinde yolun sağında bir fener görüyorum. Deniz doldurulup yol yapılınca fener ile deniz arasına 150 metre yol girmiş, karada bir deniz feneri!
Borçka’nın girişinde, Mavi Ay isimli bir restoranda yemek yiyoruz. Benim tercihim kiremitte balık. Machael’de bakkal, market yokmuş. Bu yüzden içecek ve atıştırmalık bir şeyler almak için Borçka’da markete giriyoruz. Sonradan anlıyorum ki Machael teknolojiden, kalabalıktan, şehir hayatından tamamen uzak, sessiz, dingin ve huzur veren bir yermiş. İyi ki bakkalı, marketi yok!
Machael aslında “maca” (bilek) ve “heli” (el) sözcüklerinin birleşmesi ile oluşmuş. Burası aynı zamanda “Çukur Bölge” olarak da anılıyor. UNESCO tarafından da “İnsan ve Biyosfer Programı” koruma ağı alanı içerisinde yer alıyor. Zaten Avrupa ve Orta Asya içerisinde yer alan en büyük doğal yaşlı ormanlar da bu bölgedeymiş. Bir de Kafkas arı ırkının saflığı bozulmadan korunan tek yer burası.
Machel’e varınca yayla evi Dedeana’ya yerleşiyoruz. Dedeana “Anadil” demekmiş. Manzara insanı büyülüyor. Bu kadar yeşili daha önce görmemiş olan ben etrafı keşfe çıkmaya karar veriyorum. Köy evinde 3 neslin bir arada yaşadığını öğreniyorum. Büyükanne tam 102 yaşında!
İlk durağım mutfak oluyor. Burada pansiyonu işleten ailenin kadınları hem akşam yemeği için hem de diğer günlerde göreceğim üzere Ramazan için hazırlık yapıyor. Ekmekler, Silor, hamur işleri hazırlanıyor. Silor’un ne olduğunu merak ediyorum. Silor, un ve su ile yapılan bir hamur. Önce tavada pişiriliyor, sonra ince ince yuvarlak şekilde kesilerek fırınlanıyor. Sonra tereyağında kızartılıyor. Üzerine yoğurt ve tereyağlı sosla servis edildiği gibi, şerbetlenip ceviz eklenerek tatlı olarak da yeniyor.
Akşam yemeğinde fasulye kavurması, cevizli fasulye (malahto), lahana ve barbunya yemeği (lobyo phali) ve melevcen var. Silorun da tadına bakıyoruz elbette. Ev yapımı ekmeğin ise tadı bambaşka.
Ailenin aynı zamanda rehberlik yapan oğlu Osman ile yemek sonrası sohbete dalıyoruz. Bana Machael’i ve biraz da arıcılığı anlatıyor. Karakovan balında esas işi arılar yaparmış, arı balmumuna dek herşeyi kendi yapıyor. Yani arıcı aslında arının işine hiç karışmıyor.
Osman bazı kişilerin balı çoğaltmak için şekerli suya başvurduklarını üzülerek anlatıyor. Karakovan balında katkı maddesi olmazmış. “Bal sağmak” eğlencelidir diyor Osman. O zaman “bal sağmak” teriminin bal hasadı için kullanıldığını öğreniyorum.
Arıcının balın üçte biri ile yarısı arasında bir miktarı beslenmesi için arılara bırakması gerekiyormuş, aksi halde arılar besin bulamayıp telef oluyorlarmış. Buna da “Koloni Çöküş Sendromu” deniyormuş. Erkek arı, işçi arılar ve kraliçe arının meziyetlerini de öğreniyorum. Erkek arının görevi sadece kraliçe arıyı döllemekten ibaretmiş. Üç yıllık ömrü olan kraliçe arı ise yumurtlamakla uğraşıyor. Petekleri ve balı yapan işçi arıların ömrü ise sadece 45 günden ibaretmiş. Arı, 45 gün zarfında sadece 1 tane peteği doldurabiliyor desem! “Bal tutmak” terimini de burada öğreniyorum. Benim gibi balın en güzelini bulmuşken kaşık kaşık yersen sonra hastanelik olabilirmişsin!
Doğa harikası olarak adlandırabileceğin Karadeniz’in başı beladan kurtulmuyor aslında. Niye diye sorarsan HES yani Hidro Elektrik Santrallleri yüzünden. Machael’de HES inşaatı için lisans verilmiş, bir kısmı için yürütmeyi durdurma kararı almış olsalar da bölge tehlikede. Bu doğal güzelliğin insanoğlu yüzünden yok olacağını bilmek üzüyor…
Sana Not: Doğu Karadeniz seyahatimin diğer bölümlerini okumak istersen buraya!
Bir cevap yazın