Zürih’e gelmişken Luzern’e de bir yarım gün ayırdık. Trenle yaklaşık 45 dakika. Tren bileti kaça dersen: gidiş dönüş 46 CHF.
Luzern’de istasyondan çıkar çıkmaz sağında, Europa Square diye adlandırılan meydanda KKL Luzern modern sanat müzesi var. Parisli mimar Jean Nouvel tarafından yapılan binanın 1840 koltuklu konser salonu dünyanın en iyi konser salonları listesinde, üst sıralarda. Luzern’de her yıl Ağustos ortasından Eylül ayının ortasına kadar süren müzik festivalindeki konserlere de ev sahipliği yapıyor salon. Bu sene festival 8 Ağustos -12 Eylül tarihlerinde. Dünyanın farklı yerlerinden pek çok müzisyen, besteci ve orkestra Luzern’e akın ediyor her sene festival için. 2012’nin teması “Faith” yani “inanç”. Festivalde kimleri dinlerim dersen sana özet geçeyim: Daniel Barenboim, Valery Gergiev, Murray Perahia, Maurizio Pollini… Berlin ve Viyana Flarmoni Orkestraları ve Londra orkestrası da sahne alacak festivalde.
Tren istasyonundan çıktığında saat kulesi görevi de gören bu takın altından geçip şehir merkezine doğru yola koyulabilir, istersen müzeleri gezmek ve toplu taşımadan ücretsiz yararlanmak için günlüğü 19 CHF’ye Luzern Card alabilirsin.
Küçük bir balıkçı kasabası olarak bilinen Luzern orta İsviçre’nin en büyük şehri aslında. Chapel Bridge Avrupa’nın en eski ahşap köprüsü ve Luzern’in de sembolü. Her ne kadar bir kısmı 1993 yılındaki yangında hasar görse de iyi bir restorasyon ile tekrar eski haline getirilmiş. Luzern’de bir sürü köprü var, hepsinin de manzarası birbirinden güzel.
Şehirdeki binalar bu yazın modasını andırıyor, hemen hepsi pastel renklerde…
Çay meraklısı olunca Luzern’de de güzel bir dükkan keşfettim. L’art du thé. Burgerstrasse 1 numarada. Çeşit çeşit çay, fincan, kaşık. Hangi birine bakacağımı şaşırdım.
Sadece post-it kullanılarak yapılmış bu Ten Ten afişine bayıldım!
Şehirde Barok mimarinin en güzel örneği olarak kabul edilen Jesuit Kilisesi. Kilise’nin içindeki duvar ve tavan resimlerini görmek gerek.
Luzern’de dolaşırken ara ara mola verdik, haritadan gitmek istediğimiz başka yerlere baktık.
Bisiklet, motor, paten hangisi ile nereye gideceğine karar verdin mi?
Old Town’un en güzel caddelerinden biri Weinmarkgasse’de vitrin süslemelerinin hemen hepsi birbirinden güzel.
Eskiden şarap satılan Weinmarkt Old Town’un merkezi. Bu meydandan şarap satılıyormuş, zaten meydan da adını şaraptan alıyor.
Sadece Luzern’de değil tüm İsviçre’de çeşmelerden, musluklardan su içebilirsin. Böylece 1 şişe suya 3,5 CHF ödemezsin.
Türkiye’de de olan Migros’un aslında İsviçre’nin en büyük zincir alışveriş merkezi ve işveren firması olduğunu biliyor muydun? Merak ettim sordum “Migros ne demek?” diye. “Mi” Fransızca “yarım”, “gros” ise “toptan satış” demekmiş.
Şehri yukardan görmek için üzerinde 3 tane farklı kule bulunan ve şehrin bir kısmını çevreleyen Musegg Duvarı’nda yürümeye karar verdik. Gördüğün üzere tepelerde kar vardı!
Öğle yemeği için gittik. Kişi başına yaklaşık 20 CHF ödeyerek önce çorba içtik sonra “Brezel” yedik. O da ne dersen, içinde peynir ve şarküteri olan sandviç diyebilirim. Ama en güzeli bu 3 farklı hardalın tadına bakmak oldu ne yapan söyleyeyim…
Bir cevap yazın