Sabah erkenden kalkıp Brussels – Zuid/Midi Tren İstasyonu’na gidiyoruz. 80 Euro ödeyerek bilet alıp 9:18 trenini kıl payı yakalayarak Amsterdam’a doğru yola çıkıyoruz. 3 saat süren tren yolculuğundan sonra Amsterdam’ın 1889’da inşa edilmiş Neo-Rönesans tarzı istasyonuna (Central Station) varıyoruz.
We got up early and went to Brussels Zuid/Midi train station. We paid 80 Euros per train ticket and just barely caught the 9:18 train to Amsterdam. After a 3 hour train journey, we arrived to Amsterdam’s Neo-Renaissance-style station (Central Station) that was built in 1889.
Bu evde yaşamak isterdim! /I want to live in this house!
İstasyonun önünde otobüs ve tramvay durağı var. 7.50 Euro vererek günlük bilet alıyoruz ve bizi şehrin güneyindeki bol ödüllü (Tasarım ve hizmeti açıldığı yıldan beri her sene ödül almış) otelimiz Citizen M’ye 5 götürecek olan 5 numaralı tramvaya biniyoruz.
There is a bus and tram stop just in front of the station. We bought a day ticket for Euro 7.50 and got on tram number 5 that took us to the award-winning Citizen M hotel (got many design and service awards since its opening) located in the south of the city.
Otele girince check-in işleminizi kendiniz yapıyorsunuz, ancak otel personeli de inanılmaz derecede güler yüzlü ve yardımcı, internet, tramvay saatleri, restoran adresleri gibi konularda bize bıkmadan bilgi veriyorlar. Citizen M’nin amacı uygun fiyatlı lüks hizmet sunmak. Otel her ne kadar şehir merkezine biraz uzak olsa da (tramvay ile 15 dakika) gayet konforlu olduğunu söylemeliyim (www.citizenm.com).
Once you enter the hotel, you check yourself in, however the hotel’s incredible friendly and helpful staff were tirelessly assisted us with the internet, tram times and restaurant information. Citizen M aims to offer luxury but affordable service. Although the hotel is a little far from the city center (15 minutes by tram) I must say that it is very comfortable (www.citizenm.com).
Citizen M’ye ayak basar basmaz kapıda sizi üzerinde “Citizen M says: Nice Shoes” yazan kocaman bir pas pas karşılıyor. Ben de Camper’larımı koyup bu paspasın fotoğrafını çekmeyi ihmal etmedim, ama ayakkabılarım gerçekten güzel öyle değil mi?
As soon as you step foot into Citizen M, there is a huge doormat that welcomes you by stating: “Citizen M says: Nice Shoes”. Of course I took a photo of this doormat with my Campers. What do you think of my shoes, aren’t they beautiful?
Bavulumuzu bırakıp daha fazla zaman kaybetmeden kendimizi sokağa atıyoruz. Amsterdam soğuk, karlı. Gene 5 numaralı tramvaya binerek şehre ilk geldiğimde görme fırsatı bulamadığım Rijksmuseum’a gidiyoruz (Bilet 14 Euro). Rembrandt’ın Gece Nöbeti, Frans Hals’ın Neşeli İçkici ve Vermeer’in Sütçü Kız tablolarını yakından görmenin keyfini yaşıyorum. İnci Küpeli Kız tablosu ne yazık ki geçici bir süre için başka bir müzeye gönderilmiş. 17. yüzyıla ait, ince detaylara sahip minyatür bebek evinin bir çocuğa değil bir yetişkine ait olduğunu okuyunca şaşırıyorum.
After leaving our luggage in the room we immediately went out to discover the streets. Amsterdam was cold and snowy. By taking tram number 5 we headed to Rijksmuseum, as I didn’t get a chance to see it on my first visit to Amsterdam (tickets 14 euro). I enjoyed seeing Rembrandt’s Night Watch, Frans Hals’ The Merry Drinker and Vermeer’s The Kitchen Maid up close. Unfortunately, “Girl with a Pearl Earring” was temporarily sent to another museum. I was amazed when reading the 17th century finely detailed miniature doll house belonged to an adult but not a child.
RijksMuseum’dan çıkıp daha önceki gelişimde gittiğim Van Gogh Müzesi’ni bu defa es geçerek Ferdinand Bolstraat’a doğru yürüyoruz. Bu sokağın köşesinde, eski Heineken fabrikası, Heineken birasının nasıl yapıldığını, üretim sürecini vs. gösteren ve farklı interaktif çalışmalarla anlatan Heineken Müzesi yer alıyor. Ferdinand Bolstraat üzerinde, 68 numarada aşçıların ilgisini çekebilecek bir dükkan var: Duikelman. Özel fırın kaplarından tencerelere, mutfak önlüklerinden servis takımlarına kadar 10.000’den fazla çeşit ürün var bu dükkanda.
After visiting RijkMuseum we walked towards Ferdinand Bolstraat. On the way we passed Van Gogh Museum, as I visited it on my first visit. In the corner of this street, there is a old Heineken factory, now Heineken Museum, shows how Heineken beer is made, the production process etc. Duikelman is a nice shop at number 68 on Ferdinand Bolstraat that may be of interest to some chefs. There are over 10,000 different kinds of products in this store from custom made bakery pots to kitchen aprons to dinner plate sets.
Akşamüzeri acıktığımızın farkına varınca Amsterdam’a gitmeden adını çok duyduğum, çok Kitsch bir tarzı, şaşırtıcı bir dekorasyon anlayışı olan De Taart van m’n Tante isimli cafeye (Teyzemin Tartı) gidiyoruz. Parlak renkler, eski tarz koltuklar, çiçekli masa örtüleri ile dekore edilmiş bu cafede pastalar da en az dekorasyon kadar renkli. Ben tercihimi elmalı turtadan yana kullanıyorum, yanında her zamanki gibi fincanda çay sipariş ediyorum.
In the afternoon, we realised we were getting hungry, so we headed to De Taart van m’n Tante, a cafe I had heard so much about for its kitch style and surprising sense of decoration, before we came to Amsterdam. This cafe is decorated with bright colors, old style seats, floral tablecloths and its cakes are just as colorful as its decorations. I choose to go with an apple tart and order my usual cup of tea on the side.
Amsterdam’da bisiklete binmeden olmaz! /You have to ride a bike in Amsterdam!
Çay faslı bittikten sonra şehrin merkezi olarak kabul edilen Dam Meydanı’na gidiyoruz. Dam Meydanı’na tepeden bakan Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis), sarayın hemen arkasında kalan ve Hollanda’nın bütün hükümdarlarının taç giydiği Gotik bazilika Nieuwe Kerk, tuğla, cam ve çelikten oluşan tarzıyla farklı bir görüntüye sahip Borsa Binası (Beurs van Berlage), günümüzde çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapan Eski Kilise (Oude Kerk), şehrin 13. yüzyıldan bugüne tüm tarihini anlatan Amsterdam Tarih Müzesi Dam Meydanı’nın etrafında görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
After our tea stop we went to Dam Square, known to be the city center. The Royal Palace (Koninklijk Paleis) overlooking Dam Square, just behind the Palace the Gothic Basilica – Nieuwe Kerk where the monarch of Holland wore crowns, The Stock Exchange Building (Beurs van Berlage) made of brick, glass and steel has a different image, the Old Church (Oude Kerk) hosting contemporary art exhibitions and the Amsterdam Historical Museum that tells the whole history of this 13th century city up until today are the top places to see around Dam Square.
Akşam yemeği için Cafe Restaurant Amsterdam’a rezervasyonumuz var (Watertorenplein 6 – www.cradam.nl). Önce 5 numaralı tramvay ile Merkez İstasyon’a, oradan da 21 numaralı otobüs ile restorana varıyoruz. Cafe Restaurant Amsterdam şehir merkezine uzak bir restoran. Alışveriş yapan, işten eve giden insan kalabalığı, ışıklı dükkanlar birden son buluyor ve ağırlıklı küçük apartmanların ya da tek tek evlerin olduğu sokaklardan geçmeye başlıyoruz. Ancak restorana gelince uzaklık ikinci planda kalıyor ve lezzetli yemeklerin keyfini çıkarıyoruz. Burası eskiden bir pompalama istasyonuymuş. Yüksek tavanlı restoranın içinde hala makinelerin bir kısmı duruyor. Dekorasyonu basit, ahşap masa sandalyeler, beyaz kağıttan masa örtüsü. Menüden istirdye, midye, yengeç, ıstakoz ile dolu deniz tabağı seçiyoruz. Süper keyifli bir akşam yemeği sonrası otelimize geri dönüyoruz.
We had a dinner reservation at Cafe Restaurant Amsterdam (Watertorenplein 6 – www.cradam.nl). First we took tram 5 to the Central Station, from there bus number 21 to the restaurant. Cafe Restaurant Amsterdam is far from the city center. When you go out of the center you no longer see people shopping or walking to home from work. There are no shops with lights on.. We started to see streets with full of houses and residences instead of shops and cafes. However, at the restaurant we enjoyed the delicious food and dismissed the thought of its distance from the city. The restaurant used to be a gas station. Some of the machines are still standing in the restaurant with high ceilings. Decoration is simple, wooden table chairs, white paper table cloth. From the menu we ordered the sea platter filled with oyster, mussels, crab, lobster. After a great dinner we returne to our hotel.
Ertesi gün sabah erkenden kalkıyoruz. 1944 yılında ihbar edilip toplama kampına gönderilmeden önce Anne Frank ve ailesinin 2 yıl boyunca saklandıkları ünlü evi ziyaret ediyoruz (Bilet 9 Euro). Müzede çeşitli videolar izleyebilir evin planlarını ve modelini de görebilirsiniz. Müze çıkışında Rozengracht Caddesi üzerinde yürüyoruz. Bu caddede 8-12 numarada eğlenceli mutfak malzemeleri, kırtasiye ürünleri ve dekorasyon eşyaları satan Kitsch Kitchen’dan birkaç farklı tabak ve kaşık alıyorum.
We woke up early the next day. We visited the Anne Frank’s House where she and her family hid for 2 years before being caught and sent to concentration camp in 1944 (Ticket 9 Euro). In the museum you will see the house plans and watch several videos. We walked on Rozengracht Street after leaving the museum. We went in to a shop called Kitsch Kitchen at number 8-12 that sells fun kitchen supplies, stationery products and decorative items. I bought a few different plates and spoons from that store.
Hemen karşıda sushi için soslar ve çubuklar satan minik bir dükkan var. Orayı da es geçmiyoruz. Caddenin sonuna doğru ise 191-193 numarada seni 1970’li yıllara geri götürecek SPRMRKT isimli dükkan yer alıyor. Burada ne ararsan var, giysiler, aydınlatmalar, mobilyalar, dergiler, aksesuarlar….
Right across the street there is a small shop that sells sushi sauces and sticks. Of course we did not just pass by this and went in. To the end of the street at number 191-193, a shop called SPRMRKT takes you back to the 1970’s. Here you will find whatever you want from costumes, lighting, furniture, magazines to accessories…
Rosengracht’tan sonra şehrin en güzel kanallarından biri olan Prinsengracht’ı takip ederek Run Straat’a dek yürüyoruz. Burası sonrasında şehirdeki diğer bir güzel kanal Keizergracht’ın arkasında kalan Huiden Straat üzerinde çok güzel butikler, dükkanlar var. Amsterdam’ın Cihangir’i, Galatası neresi diye sorarsan işte bu bölge. Zaten birbirini kesen bu bölgedeki 9 cadde “9straatjes” olarak anılıyor ve buradaki dükkanların oluşturduğu online alışveriş de yapabileceğin bir de web siteleri var: www.9straatjesonline.com – www.de9straatjes.nl/
After Rosengracht we walked nearby to one of the most beautiful canals of the city Prinsengracht and then to Run Straat. Behind another beautiful canal Keizergracht is Huiden Straat which has nice boutiques and shops. If you ask me where is Amsterdam’s soho like Galata or Cihangir I may say that it is this area. There are 9 streets intersecting each other, known as “9straatjes” and the shops here have created a website for you to do your online shopping at: www.9straatjesonline.com – www.de9straatjes.nl/
Amsterdam’da kanallar buz tutmuştu! /
The canals were prozen in Amsterdam.
Ve herkes kanallarda paten kayıyordu… /People were iceskating…
Daha basic ve sevdiğim renklerde (Siyah, beyaz, gri) parçalar satan Laundry Industry (HuidenStraat 10), tasarımcıların ürünlerini satan Noa Lifestyle (Reesstraat 25), aydınlatmalar, eski radyolar, aksesuar ve dekorasyon eşyaları satan Art Deco Amsterdam (HuidenStraat 20), “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzel bu dünyada?” dedirten Anouk Beerents (Prinsengracht 467), 1930-1970 arası döneme ait bir yığın metal eşyanın, ekmek kızartma makinelerinin, küllüklerin satıldığı Fifties –Sixties (Reestraat 5), çizmelerin hepsini almak istediğim Hester Van Eeghen (Hartenstraat 1 ve 37), yüzüklerine aşık olduğum MK Jewelry (Reestraat 9) ve dahası bu sokaklar üzerinde…
Laundry Industry (HuidenStraat 10) sells basic pieces in the colours I like (black, white, grey), Noa Lifestyle (Reesstraat 25) sells designer products, Art Deco Amsterdam (HuidenStraat 20) sells lighting, old radios, accessories and decorative furniture, Anouk Beerents (Prinsengracht 467) makes you say “Mirror mirror on the wall who’s the most prettiest of them all”, Fifties –Sixties (Reestraat 5) sells a whole heap of metal furniture, toasters and astrays, Hester Van Eeghen (Hartenstraat 1 ve 37) has all the boots that I just wanted to buy, MK Jewelry (Reestraat 9) has rings I fell in love with and you can find many more on these streets…
Momiji melekler /Momiji angels
Elbette seyahat temalı defterler aldım! /I bought travel notebooks!
Vitrinde kocaman bir kedi var! /There is a big cat behind the window!
Burada RunStraat üzerinde de De Kaaskamer (peynir dolabı) isimli bir peynir dükkanı var. 7 numarada. Kentin en iyi peynircisi olduğu söyleniyor. 200 çeşitten fazla peynir var. Elbette pazar sabah kahvaltı sofrası için birkaç farklı çeşit peynir aldım, bavulumdaki buram buram peynir kokusu bu yüzden! Sana not: Hollanda’da her yıl kişi başı 15 kg peynir tüketiliyormuş!!! İnanabiliyor musun?
On RunStaat at number 7, is a cheese shop De Kaaskamer (cheese cupboard). I was told that its the best cheese shop in the city. It has over 200 varieties of cheese. Of course I bought a few cheese for our Sunday breakfasts and that is the reason of that smell in my luggage! Note to you: 15kg of cheese is consumed per person every year in Holland!!! Can you believe it?
HuidenStraat’tan devam ettiğinizde şehrin diğer güzel alışveriş caddesi Spui’de buluyorsunuz kendinizi. Spui 1 numarada favori dükkanlarımdan Laundry Industry var. Biraz daha yürürsen 5 numarada Camper’ı göreceksin. Vitrinde sonradan Alexander MacQueen ve Vivienne Westwood’ta da çalıştığını öğrendiğim – ve buna hiç şaşırmadığım – Bernhard Willhelm tasarımı topuklu, kuru kafalı tokaları olan bu ayakkabıya vuruldum, benim olsun istedim, numarası yoktu.
When you continue on HuidenStraat you will find yourself in the city’s other great shopping street, Spui. At number 1 on Spui there is one of my favorite shops, Laundry Industry. When you walk a little more you will see Camper Store at number 5. I just loved Bernhard Willhelm’s ( I found out that that he worked for Alexander MacQueen and Vivienne Westwood before – not a surprise!) high heeled skull design shoe that I saw on display. I just wanted it to be mine, but they did not have my size.
Onun yerine Sakallı’ya Romain Kremer tasarımı topuğu renkli bu ayakkabılardan aldım.
Instead I bought a pair of Romain Kremer’s colored heel shoe for my man.
Mağazada yalnız değildim, ufaklık da yeğenime ayakkabı seçmem konusunda süper yardımcı oldu.
I wasn’t alone in the store, my Momiji helped me tremendously to purchase a pair of shoes for my niece.
Camper’dan çıkıp Spui’de yürümeye devam edersen 12 numarada American Book Center’ı göreceksin ve buraya girdin mi çıkmak bilmeyeceksin. Sanat, fotoğraf, mimari kitapları, çeşit çeşit dergiler…. Bunları bavulda götürmeye kalksam kaç kilo eder?
If you leave Camper Store and continue to walk down at Spui, at number 12 you will see the American Book Center. Once you enter to that bookstore you probably spend couple of hours. Books on art, photography, architecture and different kinds of magazines…if I were to take these, I wonder how much my luggage would weigh?
Spui 37 ile 38 arasında Begijnhof var. Bir zamanlar rahibe pansiyonu olarak kullanılmış, 17-18. yüzyıl evleri ile çevrili iç avlu görülmeye değer. Amsterdam’ın en eski evinin de (1477) burada olduğu söyleniyor (No:34).
Begijnhof is between Spui 37 and 38. Once upon a time it was used as a nuns guesthouse, the inner courtyard – surrounded by 17th-18th century houses -is worth seeing. The oldest house in Amsterdam (1477) is also said to be here (No: 34).
Spui’den Rokin Caddesi’ne çıkıp Çiçek Pazarı’na (Bloemenmarkt) doğru yürüyoruz. Lale ve tohum, lale soğaların aldıktan sonra Amsterdam’ın en güzel grand cafe’si De Jaren’de çay keyfi yapmak üzere Nieuwe Doelenstraat’a sapıyoruz. De Jaren 20 numarada. Bu sokağın hemen başında da buralıların gittikleri, kesinlikle turistik olmayan Katoen isimli bir bar/pub var. Eğer yemek öncesi bir bardak Heineken içeceksen, burayı da listene ekle derim.
After Spui we walked on Rokin Street through to the Flower Market (Bloemenmarkt). We bought tulips and onion seeds. Afterwards, we headed to Nieuwe Doelenstraat to Amsterdam’s most nicest grand cafe De Jaren to enjoy our tea. De Jaren is at number 20. At the beginning of the street there is a bar/pub called Katoen where the locals enjoy drinking beer. If you want to drink a glass of Heineken before dinner I would suggest you add this place to your list.
Akşam yemek için Regulierswarsstraat28 numaradaki Lion Noir’a gidiyoruz. Harika bir yemek sonrası şömine önünde keyif yapıyoruz.
For dinner we went to Lion Noir at number 28 on Regulierswarsstraat. After a fabulous dinner we enjoyed our time in front of the fireplace.
Ertesi sabah Brüksel’e dönmeden önce Citizen M’in harika dekore edilmiş lobisinde çay keyfi yapıyoruz. Panton sandalyeler, disco koltuklarla burası retro bir havaya sahip. Eames Lounge koltuklarından birine kuruluyor seyahat kitaplarından birinin sayfalarını karıştırmaya başlıyorum.
The next morning before returning to Brussels we enjoyed our tea in the beautifully decorated lobby of Citizen M. With its panthon chairs and disco like sofas there is a retro feel in the air. I lay on one of the Eames Lounge sofas and start flicking through one of the pages of my travel books.
Başka başka…
Nereleri görmeli/Neler yapmalı? Şehrin en güzel köprülerinden biri olan Magere Brug, seni 18. yüzyıla götürecek bir kanal evi olan Van Loon Müzesi (özellikle mutfağı), Rembrandt’ın varlıklı döneminde yaşadığı ev şimdi ise müze olan Museum Het Rembrandthuis, eğer moda seviyorsan The Museum of Bags&Purses (Çanta ve Cüzdan Müzesi -Herengracht 537) listende olmalı.
What to see/ What to do? Magere Brug is one of the most beautiful bridges in the city, a canal house Van Loon Museum takes you back to the 18th century (especially its kitchen), Museum Het Rembrandthuis now a museum, was the home of Rembrandt during his wealthy period, and The Museum of Bags & Purses (Herengracht 537) for those who love fashion should be on your list.
Eğer meraklısıysan Nieuwmarkt’ın batısında Oude Zijde olarak anılan bölge Red Light District (Türkçe kitaplar burayı Kırmızı Fener Mahallesi olarak tercüme ediyor). Çok turistik ve her daim çok kalabalık, Buranın sınırlarını Zeedijk, Kloneniersburgwal, Damstraat ve Warmoesstraat belirliyor.
If you are interested in, in the west of the region of Nieuwmarkt is Oude Zijde known as the Red Light District. This place is very touristy and very crowded at all times. Bordered by Zeedijk, Kloneniersburgwal, Damstraat and Warmoesstraat.
Farklı farklı merkezlerden tekne gezisi için bilet alabilirsin. Kışın kanallar soğuktan donsa ve millet paten kaysa da bahar ve yaz aylarında şehrin tadı kanal gezisi ile çıkıyor (Biletler 8-10 Euro).
You can buy a ticket to take a boat trip from different centers. Even if the canals are frozen in winter and people are iceskating, in spring and summer the locals enjoy the city by going out and taking trips on the canal (tickets 8-10 Euro).
Kentte bir yerden bir yere gitmenin en kolay ve ucuz yolu: BİSİKLET! Günlük ortalama 7-8 Euro’ya bisiklet kiralayabilirsin. Mac Bike, Rent a Bike Damstraat, Frederic Rent a Bike bisiklet kiralayan adreslerden birkaçı.
The easiest and cheapest way to go from one place to another around the city is with: A BICYCLE! For an average 7-8 euros per day you can rent a bicycle. Mac Bike, Rent a Bike Damstraat, Frederic Rent are some addresses for bike hire.
Şehirde sanat dersen; Annet Gelink Gallery, Galerie Mokum, Nederlands Media Art Institute ve genç sanatçılara yer veren SMART Project Space benim beğendiklerim.
If you want to see art in the city; Annet Bride Gallery, Galerie Mokum, Nederlands Media Art Institute, the SMART Project Space giving spaces to young artists, are my favorites.
Lezzet durakları: Şehrin en iyi balık restoranı Bridges. En taze ve kaliteli balıkları en sade şekilde sunuyorlar. Servis biraz yavaş ama olsun. Mazzo İtalyan stili bir cafe, makarna, pizza, risotto isteyenlere, Jordaan bölgesinde. Yemek sonrası bir şeyler içmek istersen Marquee’nin en popüler içkisi “My Hemingway” kokteyli. Öğlen yemeği için Dam’daki De Bijenkorf Kitchen, Hollanda mutfağını denemek istersen Brasserie Harkema, vejeteryan takılıyorsan De Bolhoed.
Where to eat? Bridges, the city’s best fish restaurant. Fresh and quality fish presented in the most simplest way. Service is a bit slow but it is ok. Mazzo; an Italian-style cafe in Jordaan serves pasta, pizza, risotto for those who crave. If you want a drink after dinner, Marquee has the most popular drink “My Hemingway” cocktail. For lunch I suggest De Bijenkorf Kitchen in Dam. If you want to try Hollands cuisine go to Brasserie Harkema and De Bolhoed for the vegetarian.
Alışveriş: 100’den fazla tasarımcının işlerini (obje&aksesuar) bulabileceğin Droog Design, şehrin en güzel binalarından biri olan (eskiden merkez postaneymiş) Magna Plaza alışveriş merkezi, zamanım olsaydı kendime bir kaşe yaptırmak istediğim (teslimi 3-4 gün sürüyormuş) çok güzel plakalar da satan Alfons de letter b.v., buzdolabı magnetlerinden kalem kutusuna, limon sıkacağından plastik fotoğraf makinesine kadar farklı hediyelik eşyalar bulabileceğin BPD, muhteşem kokulu sabunlar ve vücut ürünleri satan Sabon, organik tasarımlar için Annliz, el yapmı mücevherler, şapka ve şallar için Love Luha, vintage mobilyaları seviyorsan Neef Louis, lüks tasarım markalarını istiyorsan Nine Street’teki Van Ravenstein benim favori adreslerim.
Shopping: You will find the work of more than 100 designers’ at Droog Design, one of the city’s most beautiful buildings Magna Plaza shopping center (formerly the central post office), Alfons de letter b.v. selling vintage style plates (if I had time I would have liked to get a stamp made for myself,delivered in 3-4 days), BPD where you can find many gift items at from fridge magnets, pencil boxes, lemon juicer, and plastic cameras, Sabon selling scented soaps and body products, Annliz selling organic designs, Love Luha for handmade jewellery, hats and scarfs, for vintage furniture Neef Louis, Van Ravenstein on Nine Street selling luxury design brands are my favorite addresses.
Antika ve ikinci el seviyorsan: Raw Materials, Laura Dolls, De Weldaad, Het Grote Avontuur, T Runertje tavsiyem.
If you love antiques and second hand: I recommend Raw Materials, Laura Dolls, De Weldaad, Het Grote Avontuur, T Runertje.
Eğer gittiği her şehirde bir süpermarkete girmek isteyen biriysen benim gibi, adres: lüks malların satıldığı Albert Heijn. Dam Meydanı’na yakın bir tane var üstelik. Heineken, peynir, tahta ayakkabı vs. almak istiyorsan, burada fiyatlar turistik yerlere göre daha makul.
Like me if you enjoy checking out big supermarkets in every city you should visit: Albert Heijn. There is one close to Dam Square. If you want to buy Heineken, cheese, wooden shoes, etc.. here, the prices are more reasonable than the touristic areas.
Peynir için De Kaaskamer dışında diğer bir önerim ise Henri Willing Cheese &More.
Güzel cafeler ve dükkanlar görmek için Jordaan bölgesinde yürüyüş yapabilirsin.
If you want cheese Henri Willing Cheese & More is another option, other than the De Kaaskamer.
Take a walk in Jordaan to see nice cafes and shops.
Amsterdam’a ne zaman gitmeli? Her yıl 30 Nisan tarihinde (Eğer 30’u Pazar gününe denk geliyorsa, 29’unda) tüm Hollanda Kraliçe Günü’nü (Koninginnedag) kutluyor. Kraliçe’nin sembolik doğumgünü. Hollanda’nın en görkemli kutlamaları ise Amsterdam’da.
When to go to Amsterdam? On April 30th every year (if Sunday falls to the 30th, on the 29th) Holland celebrates Queen’s Day (Koninginnedag). The symbolic birthday of the Queen. The most spectacular celebration is in Amsterdam.
Iamsterdam Kart: Müzelerin birçoğuna ücretsiz giriş, toplu taşıma araçlarından da ücretsiz yararlanmanı sağlayan bu kartı Central Station karşısındaki turizm ofisinden alabilirsin.
Iamsterdam Card: Free entry to most of the museums, also provides free public transport. The card can be purchased from the tourist office opposite Central Station.
Bir cevap yazın