Son gün kahvaltı sonrası denize girmek için Gizli Liman’a sonra da Laz Koyu’na gidiyoruz. Deniz keyfi bittikten sonra bu sene ilk defa Temmuz başında piyasa sürülen Tını şaraplarının sahibi Tülay Hanım (Mestci) ile tanışmak ve sohbet etmek üzere çoğunlukla Bulgaristan’dan göç eden Türklerin yaşadığı Şirinköy’e gidiyoruz. Tını şaraplarının fabrikası Şirinköy’ün bir zamanlar ev sahipliği yaptığı yarı açık cezaevlerinden bir tanesinde yer alıyor (www.tinisarap.com). Kapıda bizi Tülay Hanım karşılıyor. Tülay Hanım da adaya İstanbul’daki hayatını bırakıp gelenlerden. 2003 yılında gazetecilik yapan kardeşi Nuray Hanım ile birlikte tatillerini geçirmek için adada bir yazlık satın alıyorlar. Tülay Hanım 25 sene sonra mali müşavirlik yapmaktan yorulunca adada ne yaparız, bir şeyler ekebilir miyiz diye düşünmeye başlıyor. Bu düşünce ile 2006 yılında Güzelkoy’da bir yer satın alıyorlar. Yapılan testlerde burada en güzel üzüm yetiştirilebileceğini öğreniyorlar. Tülay Hanım; “Ben deniz manzarasına vuruldum da aldım bu arsayı, ne ekeceğimizi hiç düşünmedim baştan” diyor. Cabernet Sauvignon cinsi üzümlerin fidanları Fransa’dan gelmiş. Denizden gelen esinti ve adanın yaz kış esen kuvvetli Poyraz’ı üzümlerin tadına tat katmış.
Şaraplarla ilgilenen ve Tülay ile Nuray Hanım’ın sağ kolu olan Ali Bey; “Şarapları doğal yöntemlerle elde ediyoruz, lezzetini koruması için filtre kullanmıyoruz, şaraplarımız uzun saklama koşullarında yıllanabilir” diyor. Cabernet Sauvignon’un tadına baktığınızda mürdüm eriğinin ve karadutun aromasını yoğun şekilde damağınızda hissediyorsunuz. Ali Bey bizim için hazırladığı etleri mangala atmaya giderken Tülay Hanım; “Bu şarap kırmızı etlerin, eskitilmiş peynirlerin eşlikçisi olur” diyor ve bizi sofraya buyur ediyor. Adada iş yapmanın zorluklarını sorduğumda ise, “Evimizde bir saksı çiçek yetiştirmemiş bizler, binanın izinleri, tadilatı ile 2 yıl kadar uğraştık, onun dışında bağda da arılar, kuşlarla uğraşıyoruz, bu işe giriştiğimize biz bile şaşırıyoruz” diyor Tülay Hanım. İstanbul’dan doğduğu Tepeköy’e geri dönen, şarap üretip aynı zamanda da adanın tek Rum tavernasını işleten Barba Yorgo (Zarbozan) üretim aşamasında destek olmuş Mestçi kardeşlere. “Bizimle bildiği her şeyi paylaştı şarapçılığa dair” diyor Tülay Hanım Barba Yorgo’dan söz ederken. Barba Yorgo’nun Tepeköy’deki yerine gidersek sübye yahnisini mutlaka denememizi tavsiye ediyor (www.barbayorgo.com). Yemek sonrası “Kız kökten, şarap küpten alınır” lafını haklı çıkarmak maksadıyla evdekilere hediye etmek üzer şarap satın alıyoruz. Şişelerin üzerindeki etiket dikkatimi çekiyor. Piri Reis’in çizdiği Gökçeada haritasının üzerine bağın ve fabrikanın yeri işaretlenmiş. Logo olarak da aklı ile savaşan tanrıça olarak bilinen Athena’nın silüeti seçilmiş. Şaraplarımızı alıp vedalaşıyoruz.
Feribota binmeden önce organik bal, zeytin ve zeytinyağı almak için merkezde Kemal Bey’in merkezdeki dükkânına uğruyoruz. Kemal Bey (Yöre) de İstanbul’dan adaya kaçanlardan. 1989 yılında adaya tatile geldiğinde gönlünü kaptırmış, sonrasında emekli olunca tamamen adaya yerleşmiş. 2003 yılında faaliyete başlayan ortağı olduğu zeytinyağı fabrikasını TEMARİ’ye sattıktan sonra (www.temari.com.tr) kendi dükkânında organik ürünler satmaya başlamış.
Feribot kuyruğuna girmeden Kemal Bey’in dükkânından çıkıp merkezdeki Meydani Pastanesi’ne doğru koşuyorum. Sahibi Ergin Bey tezgâhın arkasında müşterilerle sohbet halinde. Bana hemen karadutlu bir dondurma ikram ediyor, yeni yaptıkları limonatadan içmeye vaktimiz olmadığını söyleyince sitem ediyor, bir dahaki sefere beş çayı saatinde uğrayacağımı söylüyorum. Bunca senedir alışveriş yaptığımız için artık ne istediğimi biliyor, sadece “Kaç kutu istersiniz?”diye soruyor. Efibadem alacağım. Tereyağı ve bademle yapılan, Paskalya masalarını süsleyen, bir çeşit un kurabiyesi Efibadem (www.efibadem.com.tr) Kurabiye ismini onun doğru tarifini paylaşan Madam Efterpi Sguromali’den alıyor. Ergin Bey çocukluğunun kurabiyesini tekrar adaya kazandırmak istiyor. Madam Efi pastaneye müşteri olarak gelip bu kurabiyenin tarifini veriyor. Bu tarife sadık kalınarak yapılan denemeler sonucu Efibadem ortaya çıkıyor ve Ergin Bey de Madam Efi’ye teşekkür etmek için kurabiyelere Efibadem ismini veriyor. Paketlerimi alıp çıkarken acelem olduğunu anlayan Ergin Bey bir tane Efibadem’i peçeteye tutuşturarak uzatıyor. “Yolluk olsun” diyor gülerek. Efibadem o kadar yumuşak ki, ağzımda hemen dağılıyor, badem parçalarının tadı geliyor damağına. Kuzu Limanı’ndan kalkan feribota biniyoruz. Şule ve Aziz çiftine mi, Tülay Hanım’la kardeşi Nuray’a mı komşu olsak diye konuşuyoruz. Her şeyi bırakıp adaya yerleşebileceğimiz günleri dört gözle bekliyorum.
Meraklısına Notlar:
Meryem Ana Panayırı
Rum Ortodoksların Temmuz ayının ortasında et ve süt ürünlerini yemedikleri bir ay süren oruç dönemi Meryem Ana’nın ölüm günü kabul edilen 15 Ağustos’ta bitiyor. Meryem Ana Panayırı her yıl 14-16 Ağustos tarihleri arasında Ortodoks Rumlar tarafından kutlanıyor. Bu tarihlerde başta Yunanistan olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Rumlar Gökçeada’ya Meryem Ana Panayırı’na ev sahipliği yapan Tepeköy’e (Agridia) akın ediyor. Bir gün önce kilisenin bahçesinde kesilen kurbanlar gece pişiriliyor ve ertesi gün içerisine buğday da eklenerek kurkuti isimli yemek hazırlanıyor, ayin sonrasında kiliseye gelenlere dağıtılıyor. Öğleden sonra tüm köy meydanına kurulan masalarda canlı müzik ve dans gösterileri eşliğinde birlikte yemek yeniyor.
Tepeköy’e giderken köy yoluna sapmayıp yola sağdan devam ederseniz tarihi çınar ağacının altındaki piknik alanına ulaşırsınız. Bu çınar ağacı Gökçeada’da anıt niteliğinde koruma altına alınan 6 çınardan biri ve en yaşlısı. Tam tamına 625 yaşında! Çınar ağacını arkanıza alıp denize doğru yürürseniz tüm güzelliğiyle Semadirek adası, uçsuz bucaksız Ege Denizi ve inanılmaz bir doğa manzarası ile karşı karşıya kalırsınız.
Gökçeada Film Festivali
Her yıl Ağustos ayının ortasında düzenlenen daha çok yerli yapımlara ve belgesellere yer veren Gökçeada Film Festivali sayesinde Gökçeada senede bir hafta bile olsa sinemaya kavuşuyor.
Cittaslow Organik Ada
Roma’daki meşhur İspanyol Merdivenleri’nin (Piazza di Spagna) yanında McDonald’s açılmasını protesto etmek amacıyla 1986 yılında hayata geçirilen, fast food yerine yöresel ürünlerin yetiştirilmesini ve tüketilmesini destekleyen Yavaş Yemek (Slow Food) organizasyonundan etkilenerek 1999 yılında gene İtalya’da kurulan Yavaş Şehir (CittaSlow) küreselleşmenin şehirlerin dokusunu ve yaşam biçimini değiştirmesini engellemek ve yerel, yöresel özelliklerin ortadan kalkmasını durdurabilmek için ortaya çıkmış bir uluslararası kentler birliği. Günümüzde İtalya’da tam 70 şehir, dünya genelinde ise 23 ülkede toplam 141 şehir Yavaş Şehir listesinde yer alıyor. Türkiye’den de İzmir, Seferihisar dışında dünyanın en sakin adası unvanını alan Çanakkale’ye bağlı Gökçeada da Yavaş Şehir listesinde ülkemizi temsil ediyor.
Gökçeada’nın korunaklı coğrafi yapısı ve uzun yıllardır tarım yapılırken ilaç ve kimyasal madde kullanılmamış olması sebebiyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2002 yılında Gökçeada’yı organik tarım yapılması amacıyla pilot bölge seçmiş. 2010 sonu itibariyle adada 124 organik zeytin ve zeytinyağı üreticisi, 61 organik arıcılık yapan çiftçi ve 46 organik bağ sahibi üretici yer almaktadır. Gökçeada Belediyesi ayrıca 2008 yılında Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Geliştirilmesi Şehirler ve Belediyeler Hibe Programı kapsamında Organik Yaşamı Ada’da Öğrenmek adlı bir proje başlattı. İtalya’nın 1960’lı yıllardan beri argo-turizm konusunda desteklediği Sardunya Adası’ndaki Manda Belediyesi ile ortak yürütülen bu proje Sardunya adasının deneyimlerinden faydalanarak Gökçeada halkının organik tarıma dayalı turizm ile kalkınmasını ve Gökçeada’yı organik üretime dayalı argo-turizm konusunda geliştirmeyi ve örnek merkez haline getirmeyi hedefliyor. TEMARİ Saklı Cennet markası altında organik zeytinyağı, bal, domates ve biber salçası üretiyor. Elta-Ada ilk organik süt ve süt ürünleri üreten firma olmasının yanı sıra organik zeytinyağı da üretiyor.
Bir cevap yazın